Allah Nerededir? Zamandan Ve Mekandan Münezzeh Midir?

Standart

Allah nerededir?  Sorusu müslümanlar tarafından da sık sık sorulan bir sorudur. Allah varsa bir yerde olması gerekir mantığıyla hareket edildiğinden dolayı böyle bir düşünce gelir akla.
Biz maddi bir evrende yaşıyoruz. Maddi olmayan ve zekası olan bir varlığın bizi yarattığını söylüyor teistler. İslam inancına göre Allah’ın bir zekası vardır. Düşünür,karar verir ve hatta müslümanlar ne kadar öyle değil dese de Kur’an’a göre Allah fikir bile değiştirir.

Allah’ın nerde konumlandığına Kur’an’dan bakalım:


Tâ-Hâ Sûresinin 5. Ayetinde: Rahmân, Arş’a kurulmuştur.

Furkân Sûresinin 59 . Ayetinde: Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!

Secde Sûresinin 4 . Ayetinde: Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için ondan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?

Hadîd(*) Sûresinin 4 . AyetindeO, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’a kurulandır. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

Hâkka Sûresinin 17 Ayetinde: Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.
(Allah’In katını 8 melek taşıyormuş)

(Not:Ayetler Diyanet”in sitesinden alınmıştır.)

Görüldüğü üzere Allah arşa konumlanmıştır. Müslümanların sık sık dile getirmiş olduğu : ‘Allah zamandan ve mekandan münezzehdir’ cümlesi havada kalıyor. Üstelik müslümanların bu cümleyi kurarken kaynak olarak gösterdikleri hiç bir şeyde yoktur. Kur’an’da Allah’ın bir evi, yaşadığı yer, konumlandığı yer vardır. Ve apaçık dediği kitaptan böylesi bir sonuç çıkmaktadır.

Arş ne demektir?

Tdk sözlüğünden;

‘arş Ar. ¤arş
(I) a. din b. İslam inanışına göre göğün en yüksek katı.
Güncel Türkçe Sözlük ‘

  • Görüldüğü üzere arş Allah’ın katıdır. Allah’ın katı ne demektir?

Allah bir yerde yaşıyor, Allah’ın bir evi var demektir…

  • O halde zamandan ve mekandan bağımsız olduğu iddia edilen Allah ile Kur’an’da ki Allah çelişiyor mu?

Evet çelişiyor.Hangisi doğru?

  • Müslümanların en temel kaynak kabul ettikleri Kur’an tabiki.O halde Allah zamandan ve mekandan münezzeh değildir! Aksini iddia eden zaten müslüman değildir,Kur’an’a göre!

Sonuç:

Mekan ve zaman maddelerin bağlı olduğu bir şeydir. O halde Allah’ta mekana bağlıysa, her yerde olamaz! Ve en önemlisi Allah madde ve/ya maddenin bir başka boyutudur. Bildiğiniz İslamdan tamamen farklı bir Allah modeli çıktı karşınıza. Deizmin tanrı anlayışı bile daha inandırıcı duruyor Allah’dan.

Kendine ait katı olan, katını 8 tane meleğin taşıdığı bir tanrı. Çok egzotik!
(Dalga geçmiyorum, Kur’an’dan çıkan sonuç bu! İnanmıyorsanız, araştırın. Tabiki, özgür ve eleştiren düşünerek, ve korkmadan!)


Bu sonuç bizi başka bir şeye götürüyor belkide(?); İslam öncesi arapların tapmış olduğu ‘el-ilah’ adlı putun(ki dilbilimcilere göre Allah, El-ilah/Al-ilah isminden türetilmiştir) Allah olabileceği.

-Okan-

Allah Nerededir? Zamandan Ve Mekandan Münezzeh Midir?’ için 222 yanıt

  1. ALLAH

    Aslında bu çok uzun bir hikaye ama ben kısa tutmaya çalıştım daha önceki yazdığımda klavye denilen nesneden kaynaklanan birkaç harf ve kelime hatası olduğu için tekrar yazıyorum hata yapmayı pek sevmemde.
    Büyük patlama diye bir şey hiç olmadı.Çıkarcı din simsarları,sahte mehdiler ve zeka düzeyi henüz %100 ulaşmamış olan arkalarında yahudi ve hırstiyan kodamanların olduğu bazı bilim insanları tarafından varoluşa uydurulan kılıftır.Bak anlatayım da anla.
    Hacı hacıyı mekke de; haçlar ise kiliseye; küçük sarışın oğlanlar girmiş,çıkarken kız gibi çıkmış,
    rahibin koynunda rahibe uyumuş, iki üçgen yan yatmış,göt üstü ters düşmüş,papazın biri istavroz çıkarmış,sanırsın ki sanki işareti uzaylıdan fırlamış,ufonun ışığını görmüş kutsal ruh sanmış, hırıstiyanın içinden yahudi çıkmış,putperestler taşlara tapmış bunu gören müslüman şaşkınlıktan namaz kılmış, ataist ise Allahı kim yarattı demiş, Allahın biri tahtında uyuya kalmış,birden bir şey olmuş ayağa kalkmış bu olanları görüp duyunca tahtını tacını bırakıp (Sanırım eğlenmek için geldim)bir beşerin bedenine gelmiş.
    (Allahta benim bütün allahları yaratan Allahta benim gören duyan Allah gelsin.)
    Silme ki anlaya bilecek kafaya sahip olanlar okuyup anlasınlar.

  2. ALLAH

    HZ.Allah (C.C) vardır.Binlerce bilime ve fiziğe dayalı kanıtlardan bir kaçtanesini yazmak istiyorum.1.si hava olmayan bir yerde yani uzayda hava olan bir veya bir den fazla gezegenin (dünyamız gibi) yaratıcısız içlerinde hava oluşması mümkün değildir çünkü uzayın devasa genişliğini ve de içinde başlangıcından beri hava olmadığını göz önünde bulundurursak gezegenimizdeki oksijenin yaratıcısız kendiliğinden oluşmuş olması imkansızdır.
    2.si uzayın devasa oksijensiz karanlığı güneş gibi yıldızların yanmasına el verişli olmazdı çünkü güneş ve benzeri yıldızlar uzayın devasa büyüklüğüne göre noktadan milyonlarca kat daha küçük kalıyor. Eğer yaratıcı olmasaydı UZAYIN OKSİJENSİZ bölümü güneş ve diğer yıldızların içindeki oksijeni anında çekerek yıldızları söndürürdü. Oksijen olmayan yerde ateş şürekli olarak yanar durumda kalamaz yanmak için mutlak surette çok azda olsa oksijene ihtiyacı vardır.Deney yaparak bunu gözlemleye bilirsiniz.

    • Burak Saykı

      Kendinle çelişmişmişin. utanmasan Allah uzayda nasıl nefes alıyo ama 😀 diye yazacakmışın ramak kalmış, klavye elinden kaymış…

    • Kara Murat

      Tanrı dünyayı altı günde yaratmış,sadece dünyaya 6 gün harcadıysa kainattaki trilyonlarca gezegeni niye yarattı?üstelik hala gezegenler oluşmaya devam ediyor.

  3. ahmet

    lan kafirler. Siz ordaki arş ı sizin türkçedeki arş lamı karıstırıyosunuz pezolar ALLAH yasıyormus ibne yaa pis cahil sen Allahın büyüklügünü anlayablcek kapasitede deglsin bizde degiliz ama en azından onun büyüklüğünü hiissedebiliyoruz …. gögün en yüksek katı diyorsun ama kıyamette gökde kalmayacak evrende …. Allahın arş ı baska alemde dünya gözüyle bakmayı kesin artık. yanmda olsanız hepinizi sikrdim amk atesitleri insanların kafalarını anca karıstırın…………….

    • ramazan

      ahmet senin çok güzel bi dinin var anladığım kadarıyla.kurana inanıyorsun allha inanıyorsun hem de körü körüne hiç gözlerini açmayı denemeden.ve inandığını zannttiğin şeylere bile saygısı olmayan zat uyan uymak için önününde sonsuzluk var.(bu bi çağrı herhangi bişey değil hayyamdan) düşünmeyi bilmiyorsan düşünenlere de laf atma

        • ramazan

          sana bişey söyleyim mi haha :)) aslında iki şey söylicem,birincisi sen çok dindarsın galiba hatta o kadar dindarsın ki insanların dinsiz ve dindar olduklarına karar veriyorsun..ikincisi sen çok dindarsın hiçbişeyi sorgulamıyorsun va da sorgulamaktan korkuyorsun çünü sana veresiye olarak verilen cenneti kaçıracağını düşünüyosun ama ben sana şöyle söyleyeyim sen eline almış formülünü ezberleyen basit bir ilkokul çocusun ben ise formülün nerden geldiğini arayan bir bilinmeyenim.o adletli allah,sana mı merhamet edecek yoksa bana mı diye merak ediyorsundur belki ama.işte adı üstünde merhametli ve adaletli olan allah.bana düşün dedi sonra bende düşündüm beni cehenneme atacak ve sana da düşün dedi sende düşünmedin ne yazıyosa onu yaptın sonra seni cennete attı . işte adalet nerde bul bakalım dindar hahaha.

          • fahrettin

            Ramazan birde şöyle düşün kardeşim, ya süren dolarsa ve sen hiç bir şey yapmamışsan, herhangi bir kazanç için işe başlıyacağını düşün ama ne işi yapıcağını henüz seçemedin çok zeki olduğun için kararsız kalıyorsun çünkü o işlerin hepsini yapabilecek yetenek sende var ama sen iyice bi karar verim o zaman başlarım diyorsun peki sen başlayana kadar ölürsen , ne getirdin diye sorduklarında ben istediğiniz herşeyi yaabilecek dirayette idim ama seçemediğimden hepsinide yapmadım dersen yanında bir parça toprak olsam şöyle demezmiydim beni toprak olarak bıraktın onu insan yaptın oda bişey yapmadan geldi bende o zaman cennet varsa benim hakkımdır diye. Bak bi parça toprak bile kendine göre haklı, sen ibadetini yap ,gene araştır. Hem mevla kerimdir gün gelir belki sanada nasip eder. Kimbilir belki banada nasip eder.

  4. ZEUS

    Nasıl olurda tanrı (Kitapların tanrısı) matematiği bilemez (Yeryüzünden kendi katına olan mesafeyi) Kusura bakmayın bu kitapları gönderirken yanımda kağıt ve kalemde yoktu o yüzden sözlü olarak gönderdim.Bu ayeti yollarkende içmiştim kafam biraz iyiydi o yüzden orantısız iki rakam yazmışım 50 bin yıl ve 1gün neyse ben biraz daha kafa çekmeye gidiyorum.
    Mearic suresi 4. ayet
    Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli (50) bin yıl olan bir (1) günde yükselir.

    1 gün deki saniye sayısı=86,400 sn.
    Işık hızı 1 saniyede=300,000 km

    86,400 x 365 gün=31,536,000 sn.—1 YILDA
    31,536,000 x 50,000yıl=1,576,800,000,000 sn.50 bin YILDA

    1,576,800,000,000 sn. x 300,000=473,040,000,000,000,000 km. Meleğin kat ettiği mesafe

    473,040,000,000,000,000 km. / (1 ışık yılı 10 Trilyon km)=47,304 kat ettiği Işık yılı

    473,040,000,000,000,000 km. / 86,400 = 5,475,000,000,000 km. Meleğin saniyedeki hızı

    En yakın galaksi bile 4 milyon ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen, ayette anlaşıldığı gibi kitapların tanrısının katı, içinde bulunduğumuz takım yıldızındaymış yani galaksinin içindeymiş katı. Bu ne büyük bir çelişkidir böyle.(Bu ne periz bu ne lahana turşusu)

    • Burak Saykı

      Meleğin ışık hızıyla gittiğini kurandan mı öğrendin? fizikle metafizik birbirinden ayrıdır.

  5. Burak Saykı

    Allah öyle bir matematik yapmış ki hepiniz yanlışını bulduk zannederken affallayıp kalıyorsunuz ve bu da onun yüceliğini bir kez daha gözler önüne sürüyor…
    Kendi kafanızda uydurduğunuz hızlarla, mesafelerle bir yere varamazsınız… kendinizi kandırabilirsiniz ama beni asla…

  6. hayati_cevizci@hotmail.com

    allahı inakr edenler aslın da kendi agızlarıyla tuzaga düşerler çünki olmayan bir şeyi inkar edemiyeceklerine göre Allah varki inkar ediyorlar

  7. La İlahe İllallah

    Ateist bir berbere gitmiş.Berbere demiş ki Allah varsa neden dünyada bu kadar aç hasta insanlar var neden her şey kötü?Allah olsa böyle insan kalmaz Berber de demiş ki : Sokakta çok uzun saçlı sakallı insan niye var o zaman, berber olduğuna göre sakallı insan olmamalı.Allah da öyle aç hasta insanlar Allah’a gitmezse Allah onlara nasıl yardım etsin?

    • toro

      Arkadaşım bu hikayede berber tanrının eşitimidir? Demek ki berber tanrısal güçlerle donanmış ve aslında bunun farkında olan biridir. Söylermisin sevgili kardeşim,Tanrı ile yarattığını aynı cümle içinde kıyaslayan, eşit örnekmiş gibi veren bir ateist, deist,agnostik vs. olsaydı ne tepki verecektin?

  8. La İlahe İllallah

    Öfkeyi,sevgiyi,acıyı kanıtlayabilir misin?Karşındaki insan içinden düşünürken onun ne düşündüğünü bulabilir misin? Bunlar soyut şeylerdir. Allah da maddi bir varlık olmadığı için gözle göremezsin sadece inanırsın bilirsin.

    Üniversite sınavını bile zor yapıyorlar insanları elemek için.2+2 kaçtır demiyorlar. Allah insanları cennete seçerken de hastalıkları, acıları, dertleri de sınav olarak verdi.İnsanın çocuğu ölebilir, işini kaybedebilir, hasta olabilir bunların hepsi sınavdır. Bunlara sabretmek lazım.
    Bir iş bile bulurken bir sürü özellik gerekiyorken cennete girmek için hiç mi bir şey gerekmez.

    Çok sevdiğin tatlılar yersen mutlu olursun ama kilo alırsın.
    Okulda ders çalışmayıp arkadaşlarla gırgır yaparsan iyi not alamazsın.
    İşte Allah’a kulluk etmezsen cennete gidemezsin.
    Her şeyin bir bedeli vardır.

    Ateistler gençken rahat tabi, gül eğlen gez her istediğini yap.Ama yaş ilerleyip ölüme bir adım daha yaklaşınca içlerini bir korku salar ben ne olacağım diye. İnananlar ise Allah’a kavuşacağı için mutludur. Ateistler için ölülm yokoluş inananlar için kurtuluştur.
    Şimdi her şey boş geçici, bakalım ölünce de Allah yok diyebilecek misiniz bunun cevabını ölünce görücez…

  9. La İlahe İllallah

    İnsanın uykuda ruhu çıkar.Bazı insanlar rüyasında hiç görmediği ülkelere gider ve bazen orda gördükleri birebir aynıdır.O kadar yolu ancak ruh saniyelerle gidebilir.İnsan uykusunda uçakla gidicek değil ya. Bu da ruhu kanıtlar.

    • ALLAH BİZİ SADECE BEDENİMİZDEN DEĞİL RUHUMUZUDA YARATTIĞINI BİLİYORUZ. RÜYALARDA RUHUMUZ GEZİYOR. VE BAZI OLAYLARI 1 SENE ÖNCESİNDEN RÜYAMIZDA GÖRÜYORUZ. VE O OLAYLARIN HEPSİNİN AYNISI OLUNCA YARATANIN BİZE İKRAMDA BULUNDUĞUNU ANLIYORUZ.

  10. orcun kartal

    “yahudi yahut hıristiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek.” dediler. bu, onların hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşları/kuruntularıdır. de ki onlara: “eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin susturucu kanıtınızı!”
    (bakara 111)

    allah, bir sivrisineği, hatta onun da ötesi bir şeyi örnek olarak vermekten çekinmez. iman edenler onun, rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. küfre saplananlar ise, “allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?” derler. onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. onunla ancak fasıkları saptırır” (bakara 26)

    bunun içindirki bu kitap farklı yorumlanabilmektedir bundan önceki tevratın da aynı olduğunu söyler allah, incilinde diğerlerinin de ama insanlar senin gibi farklı anlamlar çıkarıp zaman içersinde yaşayışa müdahale kendi istediklerini dayatma için bu dini yontmaya başlıyorlar ve o dinler bu şekilde bozuluyor aslında seninle benim bir alıp veremediğim olmaması gerekir çünkü sen inanmıyorsun ama inanmadığın şeyi yalanlamak uğruna hergün onu okuyup ondan kendince hata yakaladığını düşündüğün şeyleri büyük bir coşku ile kendini kaybedip buralarda insanlarla paylaşıyor ve bir nevi onaycılar(yandaşlar) arıyorsun çünkü vicdanın seni ”ya doğruysa” diyerek düşünceye itiyor vesveselerin çok yoğun ama o allah ki o anda bile seni vicdanınla tutmaya çalışıyor. yukarıda yazdığım ilk ayetteki ayrıntı az buz değil bir çok insanın ateist olma sebebidir bu lütfen doğru algılayın ”bu onların hurafeleri,anlamını bilmeden okuyuşlarıdır” işte bizim düştüğümüz en sakat hata bu. neye göre ateist oluyorsun en fazla biliyor musun meal de x kelimenin oraya uygun olmadığını düşünüyorsun peki şöyle düşün her bulduğun çelişki diye hitap ettiğin şeyde o kelimenin bir başka anlamı olması kökünün bizzat surenin gidişatıyla uyuşması tesadüf olabilirmi ya da bir tesadüf kaç kere tekrarlayabilir. sanırım sizin en büyük hatanız yeterli bilgi sahibi olmadan ateistforum tarzı sitelerde din öğrenmeye çalışmanız.

  11. yasin ak

    o inananı inanmayanı ateisti putperesti şamanı hinduyu zinciyi çinliyi zerreden kürreye akılların erdiği ermediği herşeyi yaratan ve yaşatan rızkını veren yüce ALLAH tır. yaratılanlar yaratana delildir ne kadar inkar etseniz bile varlığınız var edenin delilidir.Çünkü yaratan o olduğu için`;kudretlerin üzerindeki KUDRET O olduğu için ondan bağımsız hiç bir şey yoktur.Üstad Ömer OKÇU nun ifadesiyle ; ateistin inkarı bile var edenin varlığının delilidir çünkü var olan şey inkar edilir yok zaten yoktur.yokun inkarına da gerek yoktur.

    • Kara Murat

      o zaman ateizm diye birşey yok.ateizm olmazsa ateist de yoktur.sizde kendi kendinize yazı yazan delilersiniz.

  12. Geri bildirim: Anonim
  13. Dark

    Bir şey için “vardır” demek kolaydır ve kendisi yada etkileri gösterilerek ispatlanılabilir. Ancak bir şey için hiç bir yerde yoktur demek için; tüm evreni ve evren üstü boyutları taramak gerekir ki bunu söylemekde yapmakda imkansızdır.

    Bu durumda Allah için yok diyenlerin, tüm evreni ve evren üstü boyutları tek tek dolaşarak aramaları ve ttüm bilgisine tam anlamı ile vakıf olmaları gerekir ki bu beyhude bir çabadır.

    Bu nedenle ispatlayamayacakları bir konuda “filan varlık” yoktur diyen her ateist; emin olamayacağını yüzdeyüz bildiği halde bu kadar hayati ve önemli bir konuda kesin konuşarak daha baştan yalan söylemiş ve karşısındakinide kendini de dolandırma, kandırma yoluna gitmiştir. Bu nedenle hiç bir ateistin ahlaken üstün olduğundan bahsetmek, adil ve akıllı olduğunu söylemek mümkün değildir. Çoğunluğu , Doğrusunu bilmediği konularda en çok atıp tutan ve bilgiçlik taslayanlar, iki üç kelime kitap okumuş olan yeni yetmelerdir. Bunların kibiri daha çok olduğundan marjinal durmayı severler.

    ”Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.” (Nahl 23)

    ”Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. ”(İsra 37)

    ”İnsanlardan bazısı ne bir bilgi, ne bir yol gösteren, ne de aydınlatıcı bir kitab olmadan, Allah yolundan saptırmak için (kibirinden) yanını büküp çevirerek, Allah hakkında mücâdele eder. Ona dünyada bir rezillik vardır; kıyâmet günü ise ona o yakıcı azâbı tattıracağız!” (Hacc 9)

    ·

  14. selman çiğdem

    ağzına sağlık okan bey. bundan daha güzel bir açıklama yapılamazdı. sizi tebrik ediyorum.
    dincilerin yaptığı tek şey saplantı ve eleştirilere tahammülsüzlük. hemen agresifleşip saldırıya geçiyorlar. halbuki yapmaları tek şey, inandık dedikleri kurana göre yanıt vermeleri gerekirdi. bunu yapmıyorlar. islamda ruhban sınıfı yok derken bile yalan söylüyorlar. halifelik (papalık gibi), imamlık (rahiplik gibi), şeyhlik (papazlık gibi) ne oluyor. pekala ruhbanlık işte, kabul etmeseler de.

  15. Dark

    Admin yine saçmalamış açıklık getirelim 😀

    Allah, yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Her varlık, Arş’ın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır. O, Arş’ın üstündedir. Fakat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir. Arş, Onun lütfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi hep öyledir. Arş’ı yaratmadan önce nasıl idi ise, ebedi sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişiklik olmaz.

    İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
    Allahü teâlâ, zamanlı, mekânlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, yönleri O yaratmıştır. Cahiller, Onu Arş’ın üstünde veya yukarıda gökte sanır. Arşı da, yukarısını da, aşağısını da O yaratmıştır. Sonradan yaratılan bir şey, kadim [ezeli] olana yer olamaz. Allah, madde, cisim ve hâl değildir. Benzeri, ortağı, zıddı yoktur. Bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. O kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. İçinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Halbuki kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi, Allah’ın kudreti ile oluyor. (2/67)

    Bir filmdeki cansız resimler, aynen canlı gibi hareket etmektedir. Bir kimse hayal kursa, hayalinde çeşitli işler yapsa, (Bu kimse, hayalinin içindedir, dışındadır) denemez. Çünkü hayal gerçek değildir. Rüya da hayale benzer. Rüya gören kimse, rüyasının ne sağındadır, ne solundadır. Rüyasında gözsüz görür, kulaksız işitir, dilsiz konuşur, yer, içer, hatta rüyasında rüya bile görür. Allahü teâlânın kudreti ile hep devam etse, insan rüyayı gerçek bilir, rüyadan başka hayat yok zanneder. Bu dünya hayatı da bir rüyadan ibarettir. Demek ki; kâinat hayal mertebesinde yaratıldığı için bize var gibi görünmektedir. Ezeli ve ebedi var olan yalnız Allahü teâlâdır. O halde, Allah, hayal olan bu kâinatın içinde, dışında denemez. (Mektubat-ı Rabbani, Sefer-i Ahiret Risalesi)

    • toro

      Merak ediyorum. Evren veya insan varolmak için neden başka bir güçten etkilenmek zorunda? Bu sonuca nasıl ulaştınız? Hangi mantıksal kurgulamalarla denklemi çözdüğünüzü iddia ediyorsunuz.? Yanlış anlamayın sizin inancınız ile ilgili hiçbir şüphem yok, aksine saygı da duyuyorum. Bu arada ateist de değilim ama şu meseleyi çözemiyorum? Neden inanmak sizin için hak da, inanmamak başkası için hak değil? Ne olacak yani siz inanın varsa karşılığını alın, onlarda inanmasın varsa cezalarını çeksinler, size ne?
      Şimdi bakın şöyle yapalım;
      Tartışırken başka birini ya da yapıtı ya da akımı referans vermeyelim,bir yere kadar! Birşeye inanıyorum ya da inamıyorum noktasında bir sonuca sahipseniz eğer, inandığınız ya da inanmadığınız sonucun yani olgunun altını kendiniz doldurmalısınız. Kimse o inanıyor diye inanıyorum çünkü beni inandırıyor ya da o inamıyor diye inanmıyorum çünkü beni inandıramıyor diyemez! Derse bu kendinin diğerinden eksik olduğunu ya da ona eşit değil onun altında konumlandığının ikrarı olur!
      Ne yani biryerde birileri sadece duyuları ve mantıklarıyla hiçbir kişi yada yazılı metine dayanmaksızın salt kendine özgü fikirlerle bir konuyu inceleyemezmi? Bakın tartışamazmı demiyorum, inceleyemez mi? Yahu arkadaşlar bu bir inanç meselesi değil bu bir kibir meselesi! İnananlar bir kişi arttığında dahamı güçlü hissedecekler ya da tersini başaranın başı göğemi erecek? Amacınız ulaşmak mı ulaştırmakmı, uzaklaştırmak mı? Ya da anlamak mı? Önce her koyun kendi bacağından asılır ve her koyun istiyorsa kendi rızasıyla ayağını uzatır o karar kimseyide ilgilendirmez.

      • toro

        Girişten sonra bende meramımı anlatmak istiyorum.
        Öncelikle Tanrı insan değildir. Tanrı nasıl bir şeydir aslında kimse bilmiyor.Ama şunun bir kere altını çizelim eğer Tanrı insanla benzeşiyorsa yandığımızın resmidir. şöyle ki, öfke nedir? Neresi ya da kimin için var edilmiştir? Amacı nedir? İnsani bir özellikmidir, bir tepki bir dışa vurum,oyunda bir hamla şekli ya da bonusmudur? Karar verelim! Mesela inandığı için inanmaanlara öfkelenen arkadaşlara sorumdur, bu öfke ne için? Sizden olmadığı için öfkelenmek, inandığınıza inanmadığı için inanmıyor diye öfkelenmek, iş olsun diye öfkelenmek, vücudun hırsını sistem dışına çıkarak göstermesi sonucu öfkelenmek! Nedir bu , öz iradenizlemi öfkeleniyorsunuz yoksa öfkeye sahip olarak yaratıldığınız içinmi öfkeleniyorsunuz? Peki şöyle yapalım tek başınasınız hiçbir derdiniz yok, probleminiz yok, kimseyle çıkar ilişkiiniz yok, ayağınıza basan, yok, şişirilmiş faturalar yok, trafik yok, pahalı benzin yok, çocuklara tecavüz edenler yok, hırsızlık yok, savaş yok,kadın dırdırı yok, erkek böbürlenmesi ve üstünlük taslaması yok, hakkınızı gaspeden yok, kısacası öfkelenecek, öfkelenmenizi sağlayacak hiçbir sebep yok, yinede öfkelenirmisiniz? Öfkelenmek için kendinizi zorlarmısınız, sizi öfkelendirsin diye birilerini teşvik edermisiniz? Kısacası sıfır noktasında öfke için gerekli koşullar yok dolayısıyla öfke yok! En önemlisi rakip yok! Peki bu durumda ne yapacağız,nasıl öfkeleneceğiz?
        Şimdi yukarıdaki çözümlemeyi bir insanın değil de Tanrının yaptığını düşünelim. Sıfır noktasındayız! Hiçlikte tek başına ve bir evren yaratıyoruz. Bu evreni yap taşlarıyla donatıyoruz sonra da evrenin büyüklüğüyle oranlandığında adı bile anılmayacak bir mavi gezegen yaratıyoruz ve onun içinede İnsan denen bir varlığı koyuyoruz! Sonra nemi oluyor, o insan çoğalıyor, o kadar çoğalıyorki birinin çıkarı bir şekilde başkasının çıkarına engel olmaya başlıyor ve üstünlük ve yer kapma kavgası ve ÖFKE, ardından SAVAŞ, ardından YIKIM ardından SEN-BEN, ardından SENİNKİ-BENİMKİ. Peki sıfır noktasına dönelim evren olmasa dünya, dünya olmasa insan olacakmıydı? Bunların hiçbiri olmasaydı bugün tartıştığımız ve uğruna birbirimizin gırtlağına aç kurtlar gibi saldırdığımız SENİNKİ-BENİMKİ şeklinde kavgalarımız olacakmıydı? Tanrının dizaynı bumu? Yani sizce Tanrı birbirini kendisi için boğazlıyanlar arasından kendisini göstermek için birilerinimi seçecek?

        • toro

          Mükemmel dediğiniz ve o kadar mükemmelizki aslında kurallarının ve sınırlarının neredeyse hiç bilmediğimiz evren onun için yaratıldı dediğiniz İnsanın eseri ortada. İnanın, inanarak bakın ya da inanmadan sizce Tanrı nın dizaynı, hayali, amacı bumuydu? Tanrı herşeyi bilir deyip geçiştirmekle açıklanamayacak bir gerçeklik var bu gezegende görmemiz gereken! Birbirini dini, dili, ırki, mezhebi,rengi,sosyal statüsü yüzünden parçalamaya bertaraf etmeye hatta yeterince güçlendiğinde katletmeye hazır bir mizaca sahip adına insan denen bir varlık var! Sorarım neresi mükemmel, ya da o kadar mükemmelki, Tanrı istemezse iyilik yapamayacak, sevemeyecek, anne babasına bakamayacak, kul hakkı yemeyecek, öldüremeyecek! Tanrı yapma demese bunların yapılmaması gerektiğine kendi gönül gözü karar veremeyecek. Tersini söyleyen çıkacaktır, tersinde de insan bunları yapmazdı diyecekler olacaktır. O zaman bende peki öyleyse Tanrı neye müdahale ediyor, niye kendini size hatırlatıyor diye soracağım! Söylermisiniz neyimiz mükemmel? Dünayı bile öfkeyle kuşatmış, yakmış yıkmış bizlerin neresi mükemmel?
          Ama komik olan bu halde bile kendini üstün görecek, bütün inanç sistemini ölümden sonraki bilinmezliği bertaraf etmenin çabasıyla oluşturması ve ölüm korkusunu bu üstünlük kibriyle nötralize etmeye yeltenmesidir. Kendine mükemmel diyorsun ama işte sen mükemmel dünyayı getirdiğin nokta ortada, dinazorların yok oluşuyla besin zincirinin tepesine çıkarak hüküm sürdüğün binlerce yılda kendi haricindeki kaç türü dünyadan söktün attın, yok ettin? Ama hala Tanrının en önemli dizaynısın? O kadar ki bu kibir melekleri bile sana secde ettirecek kadar besliyor egonu.
          Bana söylermisiniz,

          Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. Bakara,30

          ”Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” ne yapacağımızı bilen ve kendileri bunları Tanrıya karşı hiç yapmayacakları halde (çünkü tanrıyı görüyorlar) ilerde kortukları bu şeyleri yapacak insan önünde eğilmek zorunda bırakılan melekler. Söylermisiniz, geleceği bilen kim?

          “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti- Bilmiyorlarmıymış?

          Kim kimin önünde eğilmeli?

          • toro

            Arkadaşlar bırkalım bu önemsenme, egoyu tatmin etme çabalarını, kaldırın kafalarınızı bakın evrene,keşfedin, yayılın, öğrenin öğretin. Benim Tanrım ya da hiçliğin gücü öyle bir şey yarattı ki, öylesine büyüleyici bir şeyki bu belki şahid olmamızı istedi, belki hiçlik börülsün istedi var olduk ya da tamamen rastlantı sonucu varız. Farkedermi? Bakın dünyadaki bütün ışıkları gece kapatalım, başımızı yukarı kaldırdığımızda göreceğimiz şey uçsuz bucaksız ve benzersiz yıldız denizidir. Ama o kadar mükemmelizki o yerden yukarı parlayan ışıklarımızla o denizi o güzelliği perdeledik. Şimdi bütün öfkelerimizle ve suçlarımızla akşam döndüğümüz dört duvar evlerimizin pencerelerinden yukarı baktığımızda gördüğümüz tek tük diğerlerinden daha parlak olması hasebiyle kendini farkettiren bir kaç yıldız. Öyle ya mükemmel biziz o yüzden yukarıyı görmesek kendimizden şüphe duymasak da olur!

            Mükemmeliz, en mükemmeliz ama;
            Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. ﴾19﴿ Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. ﴾20﴿ Mearic

            Hırs ve sabırsızlık mükemmel olma ölçütlerimidir?

            ”Kendisine kötülük yapıldığı zaman” yani ayağına basıldığı zaman:) Olayın özüde bu yani BEN kavgası!

            Gerçeği bulmanın yolu, Tanrı ile uğraşmak değildir, insanla uğraşmaktır. Kafasına vura vura sen dünyada yaşayan,yaşayagelen alelade türlerden birisin demektir. Besin zincirinde bulunduğun yeri kredi kartınla marketlerde güvenli şekilde avlanmak noktasına taşıyarak üstünlük taslayamazsın. Bu yere bütün türler gibi avlayarak, avlanarak geldin. Ormandaki aslan gibi açlığını dindirmek için avını aramak, bulmak, yakalamak için uğraşmak zorunda değilsin artık, çünkü sen avını evcilleştirdin, besleyip, büyütüp toplu halde parçalayabiliyorsun artık! O yüzden rahatsın. O yüzden kutsal olmalısın, kutsanmalı, sürekli,övülmeli sırtı sıvazlanmalısın,cennetle ödüllendirilmelisin, çok önemlisin, çok.

            Şimdi bakın,
            Orman kenarında bir ırmak kenarındasınız,üzerinizde hiç bir alet, modern dünyadan hiç bir gereç yok,olabildiğince yalınsınız ve çıplaksınız ve aç ve de susuzsunuz. O anda susuzluğunuzu giderdiğiniz ırmak kıyısına bir ceylan geliveriyor. Susuzluk tamam ama ya açlık! Açlığınızı gidermelisiniz! Kafanızda ceylanı nasıl ekarte edip yiyebileceğinizi planlarken aynı zamanda usulca yaklaşıyorsunuz, gözünüz kesiyor yeterince yaklaşabilirseniz belki bir yumruk belki kollarla kavranan ceylanın boynu kırılarak açlığınızı giderebileceksiniz. Bu planın yaklaşma kısmı inanılmaz bir kolaylıkla gerçekleşiyor ve ceylanın yanında son hamleyi yapmak üzereyken, ormandan gelen bir kükremeyle avınız olacak ceylanla beraber o yöne görüyorsunuz. Açlığın pençesinde bir erkek aslan aradığı avı bulmanın gayretiyle ikinize doğru geliyor. Şimdi artık avcı değil av adayısınız ve kaçmalısınız. Ceylan ile aynı anda kaçmaya başlıyosunuz ve aslanda kovalamaya. Şimdi söylermisiniz aç aslan bu noktada arkanızdan kaçışınızı gözlemlediğinde hanginizin peşine düşecek?
            Aslan aç ve açlığını gidermek zorunda,hanginizi daha kolay yakalayabilir? Cevabı biliyorsunuz! Şimdi geniş çayırda elinizde korunmak için icat ettiğiniz hiç bir gereç olmadan ve hızınız haricinde hiç bir şey işe yaramayacaksa birden bire durup aslana ben mükemmelim, seninde içinde bulunduğun bu alem benim için yaratıldı, ben senide yaratan tanrı katında meleklerden de üstünüm dediğinizde aslan yönünü arayı bir hayli açmış olan ceylana çevirecekmidir? O mükemmel olmanın dayanılmaz üstünlük kibri sizi aslana yem olmaktan kurtarabilecekmidir? Ya da dönüp aslana o tebliği gerçekten yapacak cesareti bulabilecekmisiniz?

      • Dark

        İlk olarak, İnanmamak baskasi için elbette haktır, ama baskalarinin inanclarına saygısızlık yapma hakkını da vermez.
        İkinci olarak konuda baskalarının fikrini vermeyelim demek de ne demek, bu konuda uzmanlasmis konunun ehli olan kisilerin fikirlerinden yararlanmaktan guzel bir sey olamaz.Zaten sen o kisilerin fikirlerini okuyorsan bu konulari da arastiriyorsun belli fikir sahibi oluyorsun demektir.Asıl hiçbir sey araştırmadan sadece kendi kafandan bir seyler üreterek belli kaliplasmis dusuncelere sahip olmak tehlikelidir.

        • toro

          Şöyle cevaplayayım. Sizce Tanrı katında herkes eşitmi? Eşitse neye göre? Boy, kilo, saçının uzunluğu, gözlerinin rengi akıl vs. Bu gruplara denk gelenlermi eşit yoksa bunlara bakılmaksızın, bunlarla ayrılmaksızın mı eşit?
          İnanç konusunda ehillik olmaz bu Tanrının adeletine ters. Uzman veya ehil inanna yada acemi inanan olabilirmi?

          ”Biz Kur’an’ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik” Nahl.89

          bu ehil veya uzman olana seslenişmidir? Yoksa uzmanlık gerekmez baktığınızda görmelisiniz demekmi?
          Peki yapılan, göremediğimizi itiraf etmektense görmüş olduğunu iddia edenlerin peşine takılma kolaycılığımı?

          ”Beyan apaçık” ama anlamak için yardımcıları, şifre çözücüleri,binlerce cilt ekleri, üstünden para kazanan lafazanlarıve bekçiliğini yapma karşılığı aylığa bağlanmış koruyucuları.

          Hani mükemmeldik? Ne kadar mükemmeliz,ehilden ya da uzmandan biraz dahamı az? Mükemmelid e az veya çok diye ayırmalımıyız? Nasıl eşitlemeyiz birbirimizi, birbirimize?

  16. toro

    Tanrı, yaratıcı,ilahi el, bilinçli hiçlik adını nasıl koyarsak koyalım. O bir ”meta”mıdır. Bakın bakalım dünya üzerinde dini kitap basanlar bunları inananlara maliyetinemi veriyor. Diyelim ki maliyetine verdi, tanrının sözleri maliyetinede olsa para karşılığımıdır? Tefsir yaptım yada içtihat yaptım yada şöyle yorumladım minvalind yazılan ve basılan kitaplar inananlar tanrıya ulaşşın diye bedavamı dağıtılır. Yazarın eline çek banka hesabına transfer yapılmazmı? Peki yazar, uzman, ehil ne sattı? Nedir o gelirin sebebi. Tanrı ben birilerinize gelir kapısı olsun diye size mesaj gönderdim mi demektedir?
    Öyle ya herkes onun gözünde eşit ama ona ulaşırken değil. Ya başkasının ardında durarak namaz kılmalı, ya da anlamadığı yeri anladığını iddia edenden öğrenmeli. Ama mükemmel,bazen başkasına ihtiyaç duyması gereksede mükemmel!

    Arkadaşlar, mükemmel defosu olmamak, hatasız olmak, beya kağıt olmakdır. Bu noktada tanrı mükemmeldir. İnsan kendine mükemmelim diyerek aslında egosunun peşinden tanrıya eş koşmayamı gitmektedir. Tanrı mükemmel ise biz nasıl mükemmel oluyoruz?

  17. toro

    Ben her bir insandan açığa çıkan ve bence bilinmezlik yap-boz una bilinirlik yolunda katkı koyan düşünceyi alırım, aynını bende yaparım ama bir şartla. Tabi olmam, kendime tabi ettirmem. Bu aramızda evrensel pir paylaşım bir yardımlaşmadır. Çabalarız beraber çözmek, beraber anlamak için. Onun dini inancı olabilir, dünya üzerindeki binlerce din ya da akımdan birine bağlı olabilir, farketmez! O benim bu gezegeni paylaştığım ve yardımlaştığım türdaşımdır. Ben gibi olmamasının sonucu düşmanım olması değildir.

    Senin inandığına, inanmadığını söyleyen birinin, neden inanmadığıyla alakalı argümanları ya da senin ona herhangi bir dini yapıttan gösterdiğin ve kanıt dediğin referans argümanlar birbirini dövmez, birbirini karalamaz,yok etmez sadece ufkunuzu açar.

    Karar verin amacınız mantıkmı, mantıksızlıkmı? ”OKU” diye başlayacak tanrı söze, ama ehiller okuyacak, uzmanlar okuyacak sen okumayacaksın? ”OKU” diye başlayacak söze ama sen bilmediğin dilde okuyamadığın için okuyandan bir adım geride olacaksın! Halbuki inanan,inanmayan hepimizin amacıda aynı, varlığımızın kaynağına ulaşmak! O halde sorgulamak doğaldır. Söylermisiniz, İslamiyetten önceki referans dinlere tabi olanlar İslam ortaya çıktığında ve İslama geçmeye karar verdiklerinde sadece yenidine inanmış mı oldular? Söylerminiz zaten tabi olduğunuz din ile yeni geleni karşılaştırmadan ve sorgulamadan mevcudu yeniyle değiştirmek diye birşey olabilirmi? O halde bulunduğu dinden yeni gelene eskisini sorgulayarak geçenler için sorgu devri geçiş anında bittimi? Eskiyle yeniyi değiştirirken size ” DERS ALMAZMISINIZ,GÖRMEZMİSİNİZ” diye seslenen tanrı sertçe sorgulamanızı beklerken, şimdi aksinimi söylüyor?
    Bizi yaratırken içimize koyduğu sorgulama, değerlendirme ve karar verme yetilerini son dinle beraber gerimi almıştır?
    Ya da benim senin mükemmel dediğin tanrı bazen sorgula bazende boşver sorgulamamı demektedir? Bence tabiki böyle değil? Biz bu gezegende besin zincirinin en tepesine sorgulayarak, araştırarak, karar vererek ve kararlarımızı üreterek geldik. Varoluşun kendisi sorgudur. Şu anda hiç birşey bilmiyorsun ama zaten bilmemelisin denebilirmi? Kapat gözünü, çık dünyadan, bak ona dışarıdan sonra geniş açıdan evrene sonra tekrar kendine sor, tanrının sorgulamayın demesi mümkünmü?
    Beynin şuan yaklaşık %7 sini kullanan insanlık bu oranı 2 katına çıkardığında ne olacak bir düşünün, bu oran sabit kalarak artabilirmi ya da artmacaksa geri kalan %93 atıl kalsın diyemi var?

    Sorgu hakaret değildir, gerçekliktir, aklın doğal sonucudur ve hiç bir mantık aklın bile üstünde kusursuz bir zekayı temsil eden bir yaratıcının aklı ve onun doğal sonucu sorguyu yasaklayacağını, hemde kendi yarattığına bu yasağı dayatacağını iddia edemez. Bunu ancak bir insan isteyebilir!

    • Dark

      Neden Kuran Dili Arapça’dır? diye bir soru var sanirim burda.
      Kur’an’ın indirilmesi Arap toplumunun içinde olduğu için dilinin Arapça olması da gayet tabi idi.Konu ile ile ilgili ayetlerden bazılarında şöyle buyrulmaktadır.
      “Biz onu, anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf, 2 ),
      ” İyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” (Zuhruf, 3)
      Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesi, anlaşılmasını temin içindir.Bir insan olarak Hz. Muhammede Kur’an başka bir dilde inseydi elbette onu anlayamayacaktı. Tebliğ ve teybinle/açıklamakla görevli olan peygamberin anlamadığı bir kitabı başkasına tebliğ ve açıklaması mümkün olabilir miydi?
      “Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın”(İbrahim, 14/4),
      “Eğer biz Kur’an’ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki: “Neden, onun ayetleri açıkça beyan edilmedi? Dil yabancı, muhatap Arap! Olur mu böyle şey?” (Fussilet, 41/44)
      İbranice konuşanlara Tevrat o dilde geldiği gibi, Kur’an’ın da ilk muhatapları olan Araplara Arap lisanıyla gelmek durumundaydı.

      “Manasını anlamıyoruz” düşüncesine gelince, ister aslıyla isterse mealleriyle kuranın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten kuran anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. İngilizce bir kitabı bile anlamak için İngilizce öğrenen bir Müslümanın, kuranı anlamak için neden Arapça öğrenmediğini de bir düşünmek gerekir.

      • toro

        Değerli dostum yanıtın için öncelikle teşekkür ederim. Gücenmezsen meramımı anlatmaya devam etmek istiyorum.
        Öncelikle cevapladığınız yazının ana teması dil değildi, tanrı ile kulu arasıdaki aracılık idi.
        Ama dil konusuda önemli. Şöyle başlayalım. Bakın şimdi tanrı bizden bir şey isterken, özellikle onun varlığına inanmamızı isterken, ”şunu görmedinmi, bunu bilmezmisin, bu kanıt değilmi?” şeklinde sorular soruyor kutsal kitaplarda. Yani ortada olan birşeyden yola çıkarak, o doneyi değerlendirek kendisine ulaşılmasını, varlığının teyit edilmesini istiyor. Kısacası bir mantık talebi, mantığınızı kullanın telkini var. O halde mantık dediğimiz şeyin ölçütlerinin sabitleri vardır. Söylediğimi pekiştirmesi için şöyle bir örnek vereyim. Mesela siz 4 KÖŞESİ olan bir üçgen çizebilirmisiniz? Ya da 5 KÖŞESİ olan bir daire çizdim diyebilirmisiniz? Bu iddialarınız yerleşmiş mantık kabul edebilirmi, hayır. Yani insanlan 4 köşeli bir üçgen 5 köşeli bir daire fikrine katıla katıla güleceklerdir.
        Peki 4 KÖŞELİ üçgen ve 5 KÖŞELİ daire çizdim diyen tanrı olsaydı! Sizce tanrı kendi yarattığı mantığın tersine bir eylemle varlığını kanıtlama yoluna gidermiydi, bence gtmezdi. Gittiğinde evrendeki bütün nizam birbirine karışır ve altüst olurdu. Bunu mantık ne kadar önemlidir vurgulamak için yazdım.
        Şimdi sizin örneğinize gelelim;

        ”İyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” (Zuhruf, 3)” sizin kopyaladığınız.
        ”Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. (Zuhruf 2-3) diyanet çevirisi.

        Bu ayetteki ”ANLAYASINIZ” kelimesiyle ya da ”SİZ ya da ONLAR” olarak çevirebileceğimiz ”hitaba muhatap olanlar” kim? Şöyle gidelim, Kim anlasın diye, onlar anlasın diye, kim onlar, arapça bilenler!
        Peki bu çözümlemede ortaya çıkan sonuç dosdoğru, hiç saptırmadan muhatabın arapça bilenler olduğu, daha da ileri giderek ARAPLAR olduğu değilmi? Şimdi tanrının yarattığı mantığa göre bir şeyi apaçık anlayabilmek için anlayacağın şeyin kendi dilinde olması gereklidir? Tanrıya göre ARAPÇA göndermeseydi APAÇIK anlayamazlardı! Onun yarattığı mantığa göre sonuç bu.
        O zaman mantığı zorlayalım, ARAP olmayan ya da ARAPÇA anlamayan ne yapacak? Onun sorumluluğu nedir? Tanrı arapça öğrenmekten, arapça öğretmekten falan bahsetmiyor. Vurgusu açık ve net olarak şu; ANLAMANIZ İÇİN ARAPÇA BİLMELİSİNİZ! Peki herhangi bir insan çıkıp bu dine mensup olmanın ön koşulu ARAPÇA bilmektir bilmiyorsam sorumlu değilim, çünkü ne söylediğini iyice anlayamam dediğinde ona tanrının yarattığı mantıkla ne diyeceksiniz?

        Cevap gelirse konuyu daha da açabilirim.

        • Dark

          “Biz her peygamberi, kendi kavminin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın”(İbrahim Suresi, 14/4) mealindeki ayet çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

          Konu, vahiy dilinin, gönderilen peygamberin diliyle aynı olması durumundan kaynaklanıyor. O halde soruda yer alan, “Bizim de anlayabilmemiz için o zaman apaçık bir Türkçe Kur’an indirilmeli değil midir?” sorusu yerine, “Bizim de anlayabilmemiz için o zaman apaçık Türkçe konuşan bir Peygamber gönderilmeli değil midir?” şeklinde olmalıdır. Çünkü, Arapça konuşan ve Türkçe’yi hiç bilmeyen bir peygambere Türkçe bir kitap verilmesinin hiçbir mantığı yoktur.

          O halde mertçe, “Allah niçin Türk’lerden de bir peygamber göndermedi?” diye bir soru yöneltmek daha doğru olur. Bunun cevabı çok açık ve çok basittir:

          Allah, daha önce aynı asırda değişik milletlere onların içinden kendi dillerini konuşan değişik peygamberler göndermiştir. “Kendilerine uyarıcı bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur”(Fatır Suresi, 35/24) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir. Fakat, insanlık, iletişim, bilgi, görgü seviyesi bakımından eskiye göre çok daha mesafe katettiği bir çağda ilahî hikmet, bütün insanlığa tek bir Peygamber, tek bir Kur’an göndermeyi uygun görmüştür. Bu Kur’an da kıyamete kadar insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu netice veren prensipler, hükümler ve hikmetlerle donatılmıştır. Dünyamızın gittikçe bir şehir, insanların da bir şehrin insanları hükmüne geleceğini bilen Allah, onların hepsini aynı kitabın etrafında birleştirmeyi uygun bulmuştur.

          eğer Türkler Allah’tan ayrı bir peygamber talep etme hakkına sahip ise, dünyadaki yetmiş iki millet de aynı hakka sahiptir. Bu takdirde yetmiş iki millete yetmiş iki peygamber ve yetmiş iki kitap göndermek gerekirdi. Aslında onların her birisinin dilinde bir kitap gelse bile, ruhları kararmış olanlar bununla da yetinmezler, her biri ayrı sahifeler ister. Nitekim aynı kafadarlar Arap oldukları halde, -kendi dilleriyle gelen- Kur’an’la yetinmemiş, her biri kedisine özel bir kitabın gelmesini istemiş, yani herkes peygamber olmaya aday olmuştur.
          “Bu beyler, bu öğütle/ Kur’anla yetinmeyip üstelik her biri kendisine mahsus özel bir kitap, özel bir ferman ister”(Müdessir Suresi, 74/52)
          mealindeki ayette, bu kendini bilmez adamların anarşist ruhlarının portresi gözler önüne serilmiştir.
          önemli bir husus da şu olabilir ki; evrensel bir vahiy olan, bütün insanlara hitap eden, kıyamete kadar yürürlükte olmaya devam eden Kur’an’ın kullandığı lisanın konumu büyük önem arz eder. Sözcüklerinin değişik manalara gelebilecek şekilde geniş kapsama, az sözle çok manaları ifade edebilecek şekilde veciz üsluba, mecaz ve hakikati, yansıtabilecek şekilde incelikleri barındıran estetik sanata sahip olmasıyla Arapça Kur’an’ın dili olmaya hak kazanmıştır.

          Dil insanlarla iletişim kurmanın tek yoludur. Peygamberler de insanlarla iletişim halinde olmak zorunda idiler. Peygamberlerin kendi kavimlerinin dilleriyle konuşmaları ilahi sünnetlerden bir diğeridir. Allah-u Teala buyuruyor ki:

          “Onlara iyice anlatabilmesi için kendi kavminin dilinden başka bir dille hiç bir resul göndermedik.”(İbrahim/4)

          Bu sünnet, hatta evrensel daveti olan peygamberler (a.s) için de geçerlidir. Onlar davetleri evrensel olmasına rağmen gönderildikleri toplumun dilini konuşuyorlardı. Böyle olmasaydı, dinleri kendi kavimleri içinde bile anlaşılmaz ve kabul edilmez olurdu.

          • toro

            Şöyle başlayayım;
            (“Biz her peygamberi, kendi kavminin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın”(İbrahim Suresi, 14/4) mealindeki ayet çerçevesinde değerlendirmek gerekir.) demişsiniz. Burada sorun yok zaten bu ayette çözümlemesini yaptığım ayeti doğruluyor. Ne diyor tanrı ‘’BİZ HER PEYGAMBERİ, KENDİ KAVMİNİN LİSANI İLE GÖNDERDİK’’
            Burada ki ‘’HER’’ kelimesi birden fazla kavim olduğuna ‘’KENDİ KAVMİNİN LİSANI İLE’’ de gönderilen ‘’HER’’ peygamberin kendi kavminden sorumlu olduğuna işaret ediyor. Sıkıntı yok
            ”Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. (Zuhruf 2-3) bununla aynam aynı.
            Ama şimdi bunların yanına birde şunu koyalım:
            ‘’Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.’’ ﴾Şura-7)
            Bakın ‘’ARAPÇA’’ vurgusu derinleşiyor ve artık mekan tarifi de yapılıyor. Şimdi sıraya koyalım,
            Her kavme (her dile) ayrı peygamber,
            Arapça konuşan Araplara Arapça bilen peygamber,
            Arapça bilen Arapların yaşadığı Mekke ve çevresinde bulunanlara Arapça bilen peygamber.
            Birde şunu ekleyelim,
            Önemli bir ayrıntı kur’an da yaklaşık 24 yerde geçen ve arap yarımadasının simgesi olan‘’HURMA’
            Bunların hepsi, o çoğrafyayla alakalı özellikler.
            Şimdi meteroloji yağış alacak yerleri anlatırken İstanbul ve ‘’ÇEVRESİ’’ dendiğinde ‘’DİYARBAKIR’’ lılarda yağmur beklemelimidir? Ya da NORVEÇ kendini İstanbulun çevresinden sayıp yağmura hazırlanmalımıdır? Şimdi ‘’Mekkenin Çevresinin’’ bütün dünya olduğunun garantisi nedir? Bütün dünyada hurmadan daha çok patates ve pirinç tüketilir. Herhalde insanların geneli cennette patates kızartmasımı, hurmamı istersin sorusuna bugün itibariyle PATATES diyecektir. Peki tanrı bütün gezegeni kastetti ise bütün gezegenin genel ortak yiyecekleri değilde o çoğrafyaya özgü yiyeceklerle örnekleme yapıyor. ARAPLAR bu kadar önemlimi? Ama bu da bir tezat, ARAPLAR yoldan çıkıp sapkınlığa düştükleri için uyarılmadı mı? Mesela o anda uyarı ARAPLARA geldiyse o anda diğer kavimlerin durumu Araplar kadar kötü değildi, yani dünyadaki bütün kavimler içinde en sapkın durumda olan ARAPLARDI. Peki yoldan çıkmak ve sapmakla suçlanan ve uyarılıp doğru yola döndürülsünler diye kendi dillerini konuşan bir peygamberle terbiye edilen Arapların dili ve medeniyeti ve yaşam tarzı nasıl olurda onlar kadar yoldan çıkmamış ve sapkınlaşmamış diğer kavimlerede dayatılsın. Neden yoldan çıkmamış (Araplar kadar) kavimler yoldan çıkmış bir kavmiyle Tanrı ya ulaşmak zorunda bırakılsın. Bu Araplar kadar yoldan çıkmamış kavimlere ödülmüdür yoksa cezamı?
            Şimdi size gelelim;
            ‘’Dünyamızın gittikçe bir şehir, insanların da bir şehrin insanları hükmüne geleceğini bilen Allah, onların hepsini aynı kitabın etrafında birleştirmeyi uygun bulmuştur.’’ Demişsiniz,
            Bu cümledeki ‘’ uygun bulmuştur’’ şeklindeki yorumunuz tanrı tarafından tasdikli ve onaylı bir yorumudur. Benim özellikle karşı olduğum şey Tanrının ağzından tanrı söylüyormuşçasına yorumlar üretmektir.Tanrının neyi uygun bulduğu nereden bilinmektedir, kendisimi söylemektedir? Bakın sonuçtan tanrıya gidebilirsiniz ama tanrıdan sonuca gidemezsiniz! Tanrı şöyle yapmıştır, böyle düşünmüştür, böyle uygun bulmuştur. Bu yorumların hepsi tanrının ezeliyeti ve ebediyeti bilme gücüne ortak olmaktır. Bu mümkünmüdür? Tanrı gönderdiği hangi kitap ya da peygamber yoluyla benim düşündüklerimi tahmin edin ya da benim ağzımdan yorum yapın demiştir? Rica ediyorum tanrı ağzıyla, tanrıymışcasına yorumlar yapmaktan kaçınalım!
            Yazınızın neredeyse tamamını tanrının uygun gördüklerini anlatmaya ayırmışsınız! Ama lütfen bu sözlerinizin arkasında mı, bu sözleri size tanrımı yazdırıyor. Lütfen dikkat edelim, sizin inancınızda bu şirktir, yani tanrı gibi olmaya çalışmak onu pasif taklit etmek.
            Ben tanrıyı kişileştirmem ve elimden geldiğince kişileştirilmesini engellemeye çalışırım. Lütfen tanrımsılıktan kaçınalım.

            • Dark

              Siz surekli bir şeyleri farkli yöne cekmeye çalışıyorsunuz . Kelimeleri cimbizlayarak laf ebeliği yapmaya çalışıyorsunuz.O bir yorumdur arkadaşım en dogrusunu elbetteki Allah bilir.Hiçbir sey hakkında yorum yapmayan bir zihin nasıl gelişebilir. Burada zaten bir sonuç var ve cikan sonuç üzerine geliştirilen bir yorum mevcut. Allah zaten tum emir ve buyruklarını bize gönderdiği Kuran ile ve peygamberin sunneti ile vermektedir. Onu anlamak ve idrak etmeye çalışmak ve yaşamak da insanoğlunun görevidir. Burda geçen lafin da şirkle uzaktan yakindan alakasi yoktur. Allahin neden Arapça Kuran indirdiğine ilişkin bir yorum mevcuttur.(En doğrusunu Allah bilir).Sorunuza verilen bir cevaptir. Siz diyorsunuz ki hiçbir şekilde hiçbir yorum yapmayalim 😀 O zaman soru da sormayalim!
              Kur an i anlamak demek onun tercümesi ile de olmaz.Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını ve tefsirleri de okumalıdır.
              Kur’an’ın anlaşılması; akıl, gönül, ruh, ilahi yakınlık ve ilahi sırla alakalıdır. Daha açık bir ifadeyle Kur’an, sadece kuru bir metin değildir. Onu anlamak sırlar odasındaki perdeler gibidir. O perdelerin her birinin kalkması Allah ile kul arasındaki yakınlıkla alakalıdır. Her perdenin arkasına varış da Kur’an’daki Allah’ın muradının anlaşılmasına bir adım daha yaklaşmaktır.

              • toro

                🙂 asla laf ebeliği yapmam. Kelimelerle aram iyidir, muhtemelen tanrı böyle istediği içindir!
                Ben yazdığınız yanıtta kutsal kitaplarda olmayan ama tanrı çıkışlıdır hissi verilerek yazılmış sonuç ilişkilerini irdeledim.
                Ben tanrıya inanırım ama dünyada ki hiç bir insan benzememinancımda, benzemek zorunda değilim. Söylermisiniz tanrıya farklı kitaplarla ve öğretilerle dolu bir labirentte (dünyada) onlardan hiçbirine sapmadan ulaşmak mı daha anlamlıdır, yoksa ona ulaşmak için onun el vermesine ihtiyaç duymak mı? Tanrı günah dediyse günahtır, o demeseydi bilemeyecektim! Bunu benim bilgisayarımda yapıyor, öyleki kaydet tuşuna basmasaydım yazdıklarımı kaydetmiyecekti, bastım kaydetti!
                Ha birde neyi yapmanız gerektiği, doğruyu yanlışı ve yaşamımız için gerekli herşeyi tanrı verecek, bu konuda ona muhtaç olacağız ama bütün alem bizim için yaratıldı diyeceğiz! Bakın bu tanrıyı küçümsemektir, onu insansı bir öfkenin ve intikamcılığın idolu yapmaktır. Ya bir varlık varlığını kendisine borçlu olan ve ol dediğinde olmak, yok ol dediğinde yokolmak arasındaki ince bir çizgide sıkışıp kalmış bir varlığa nasıl öfke duyar! Ol dedim oldu, yok ol dedim yok oldu. Anlamı ve varlığı bu kadar basit bir varlık nasıl olurda tanrısal bir öfkenin muhatabı olabilir.
                Ol dedim oldu! Ama yok ol demeyeceğim ama milyarlarcasının cayır cayır yanarken çektiği ıstırabı ve milyarlarca insanın çıkardığı o bilmem kaç desibel kuvvetindeki acılı haykırışlarını sonsuza kadar dinleyeceğim! Zaten aslında olmayan bir varlık sen ol dedin diye olduğu ve senin yarattığın ve onların içine koyduğun öfke, kibir, cinayet, kul hakkı yeme, tecavüz dürtülerine kapıldıkları için hep beraber miyarlarca çığlık atacaklar ve sen yok ol demek yerine sonsuza kadar bu çığlıkları dinleyeceksin!

                Bakın kendi tanrımı bu tanrıdan tenzihediyorum mesela benim tanrım şu hatayı yapamaz. Ben öyle olduğuna inanmak istiyorum belki bu da yanlış ama bencesi bu.

                Benim tanrım istemezse adem, hani o tanrı tarafından yaratılan, tanrının yanındayken bütün meleklerin kendisi önünde tanrının emriyle diz çöktüğünü gören ve tanrının bir insan verdiği ilk emre ” o ağacın meyvesinden uzak dur ” muhatap olan adem o korkuyla o meyveyi yiyemez, yerse tanrı izin vermiştir!

                Benim Tanrım istemezse, tanrının katından sürülen şeytan cennete gizlice sızamaz ve ademin aklını çelerek o meyveyi yemesini sağlayamaz. Çünkü tanrı şeytanı ademin yanında lanetlemiş ve insanların aklını çelebilmek için istediği mühleti vermiştir. Adem tüm bunlara rağmen o elmayı yiyecek cesarete sahip olamaz. Ve şeytan bunlara rağmen ademin aklını çelebilmişse tanrı izin vermiştir.
                ”İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. ﴾Hicr,36﴿”
                ”Allah da, “O halde sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin” dedi. ﴾Hicr,37-38)

                Benim tanrı geleceği sadece ben bilirim diyorsa o bilir, yarattığı başka hiç bir varlık bilemez! Mesela melekler “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın” diyemez.Demişlerse tanrı izin vermiştir.

                Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. ﴾30,Bakara)

                Birde insanoğluyla başlayan bozgunculuk ve kan dökme eylemi tanrının katında bulunamayacağına göre melekler bozgunculuk ve kan dökme gibi insani ve dünyevi ve henüz vücut bulmamış eylemleri nereden bilebilir ve bilmekle kalmayıp bunların kötücül özellikler olduğu sonucuyla tanrıya nasıl sitem edebilirler.
                ”Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”

                Benim tanrım kendini ”Ben sizin bilmediğinizi bilirim” dediği meleklerinin yüzüne bugun itibariyle bakamayacak duruma düşmezdi. Çünkü tam ta onların dediği gibi insanoğlu bugün dünyada bozgunculuğun ve kan dökmenin ustası olmuştur. Geleceği sadece benim tanrımın bildiği bir süreçte tanrımın yarattığı melekler geleceği göremezdi!

                Ve benim tanrım insanoğlunun geldiği şu noktayı önceden görüp bildiği için kendini önceden uyarmaya çalışan melekleri o bozguncu ve kan dökücü insanın önünde eğilmeye zorlamazdı.
                ”Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti. ﴾28-29,Hicr﴿”

                Şimdi soru şu sizi yaratan tanrıyla yan yana durup, gücüne şahitlik eden kişi siz olsaydınız, tanrının yanıbaşındaki cennette,onun görüşünden kaçamayacağınız ruhunuza işlenmiş olduğu halde ve sizin yanınızda tanrının bütün ihtişamıyla şeytanı lanetlediğinine tanık olmuşken yine de şeytana uyarak onun size verdiği ilk emre karşı gelerek o elmayı yiyebilirmiydiniz? O cesaret sizde varmı?

                • Dark

                  Acaba Allah bu kainatı bir kere yapsın ve bütün işleri şuursuz, kör ve sağır sebeplere havale edip çekilsin mi daha mantıklıdır.

                  Yoksa bu kainatı sonsuz gücü ile yaratsın ve her an tecelli edip kullarını duysun, görsün ve cevap versin mi daha yaratılış maksadına uygundur. Buna bir misal olarak, bir bisiklet yaptırmak için bir adam tutsak Ve bu adam hayatı boyunca kör, sağır ve tamamen akılsız olsun. Acaba bu işi yapabilir mi? Akıllı olan biz akılsız, kör ve sağır bu adama bu işi yaptırabilir miyiz?

                  Aynen öyle de Külli bir Şuur sahibi olan Allah, kainattaki bu muazzam derecede cereyan eden düzeni akılsız, şuursuz ve kör sebeplere havale eder mi?

                  Bulutlar, denizler, yıldızlar, balıklar, arılar, ağaçlar, havadaki oksijen dengesi, karbon dengesi vücudumuzdaki bu muazzam sistem ve bunları meydana getiren atomlar, akılsız, kör ve sağır oldukları halde bu işi nasıl yapabilsinler?

                  Kısacası şu an Allah –haşa- dünyada yoksa dünyanın dönmesinden vücut sistemimize kadar her şeyi akılsız, kör, sağır, merhamet duygusu olmayan sebepler yapıyor demektir ki; buna şeytan bile inanmaz.

                  Her insan kendisine dikkat etse, kendisinde bir hür iradenin, yani seçebilme kabiliyetinin olduğunu hisseder.
                  Mesela şu anda bu yazıyı okuyan bir okuyucu saçını kaşımak istediğinde kaşır, ayağa kalkmak istediğinde kalkar. Bunu kendisi seçer. Meyhaneye giden adam veya camiye giden adam ayaklarından zorlanarak başka bir güç tarafından götürüldüğünü düşünmez. Bu hür iradeyi her insan kendisinde hisseder.
                  Eğer –haşa- Allah bu kainatı başlangıçta yaratmış ve bütün senaryoyu yazıp gerekli talimatları bulutlara, yağmura, ağaçlara, gezegenlere v.s. vermiş ve tamamen çekilmiş ise kainattaki bütün düzenin bozulması lazım gelirdi.
                  Çünkü bu kainat tiyatrosunda senaryoyu bilmeyen ve uygulamayan 7 milyarlık bir insan tarifesi var.
                  Bu insanlar hür iradeleri olduğu için tabiata müdahale edebiliyorlar. Bir emirle Hiroşima’ya bomba atmayı seçip bütün oradaki tabiat dengelerinin bozulmasına sebebiyet verebiliyorlar. Ve orada gerçekleşmesi gereken bütün senaryo iptal oluyor.
                  Bütün insanların, dünyanın bütün yerlerinde bu senaryoya etkileri bütün tiyatroyu karışıklığa çeviriyor. Ve tabiat dengeleri bozuluyor.
                  İşte eğer deistlerin zannı doğru olsaydı kainat alt-üst olup hayatın çoktan bitmesi lazımdı.

                  • toro

                    Değerli arkadaşım seni anlıyorum, çünkü benimde bana özgü bir tanrı resmim var. Fakat benim peşinde olduğum şey gerçek, apaçık gerçek. Tanrıylasorunum yok bence onunda bizimle sorunu yok. Ama dinler tanrının insanlarla insanların da tanrıyla sorunu olduğunu iddia etmiş ve ediyorlar yüzyıllardır. Şimdi değerli arkadaşım tanrının olaylara müdahil oluyor olmasını normal karşılıyorsun ve olağan diyorsun. O halde ortaya bir tezat çıkıyor. Çünkü tanrının herşeyi bilmesi ile özgür irade aynı anda yürümez. Şu nasıl olabilir? Olabilecek herşeyi biliyorsun ama olana müdahale ediyorsun. Bütün seçeneklere hakim olan tanrı müdahalesinin sonucunuda bileceğine göre neye müdahale ediyor. Örnek; Şeytan tanrıdan mühlet istediğinde tanrı o andan sonra olabilecekleri bilmiyormuydu? Kendini sürpriz bir hikayenin içinemi soktu. Ya da şeytanı yaratırken,daha sonra insanı yaratıcağını ve yarattığı şeytanın emrine karşı gelerek insanın önünde eğilmeyeceğini ve yarattığı insanların aklını çelmek için ondan kıyamete kadar mühlet isteyeceğini bilmiyormuydu?
                    Bak kavramlar çok basit. Çünkü her müdahale şeytana karşı bir yenilgidir,o zaman ve yenilmiş olması tanrısallık kavramını ve dinler tarafından hatasız olduğu söylemini çökertir. Örneğin tanrı 124.000 civarında peygamber göndermiş ve bunlarıda sadece kendi kavimlerine göndermiş. İlk insan adem ise ve insanların tamamı ademden türediyse neden farklı diller konuşmaya başladılar.Tanrı her kavme onların dilini bilen bir peygamber gönderebilmek için müdahil olup binlerse lisanmı yarattı?
                    Bak en başından başlayalım, şeytan tanrının yarattıklarını onun yolundan döndürme iddiasıyla çalışmalara ademin çocuklarından başlıyor. Diyelimki Kabilin aklına giriyor ve babasının (adem) paylaştırmasına uymayıp iki kardeşinden güzel olanıyla habilin değil kendisinin evlenmesi gerektiğini söyleyerek babasına yani ilk insana ve ilk peygambere itaatsizlik yapıyor. Bak şeytan 4 numaralı insanı yoldan çıkarttı. Peki bu seçenek tanrı tarafından bilinmiyormu?
                    Devam edelim, sonra adem tanrıya yalvardı ve onun yardımını istedi ve tanrı iki kardeşinde kendisine bir sunu getirmesini ve kimin sunduğu kabul edilirse onun güzel olan kızkardeşle evleneceğini adem aracılığıyla onlara iletti. Kabil kendi yetiştirdiği toprak ürünlerinden bir demet sundu, habil ise sürüsünden bir hayvanı(tanrı buseçenekleri zaten biliyor olmalı değilmi) ve tanrı habilin sürüsünden sunduğu hayvanı kabul edince kabil çok öfkelenir ve suratını asar. Bak şeytan tanrının iki kardeşe kudretini bizzat göstermesine rağmen kabili etkilemeye devam ediyor. Ve kabil yalnız kaldıkları bir zamanda tanrıya rağmen kardeşini kızkardeşi için öldürür. Şimdi bu olayda ki her sonuç bir gol ise şeytan kaç gol atmıştır. Bakın olaya tanrı müdahalesi var ama kazanan şeytan! Diyelimki tanrı şeytanın kazanmasını geleceğin istediği gibi şekillenmesi için kendsi istedi. Peki gönderdiği her peygamberin boşa gitmesi, her defasından yeni peygamberler göndermek zorunda kalması. En nihayetinde onların yanına birde kitap vermesine rağmen hala şeytanın bir yerlerde kazanıyor olması ne demektir.Ve cehennemde yanmaya gönderilecek milyarlarca insan şeytan tarafından tanrıya atılmış bir gol demektir! Arkadaşım şeytan tarih boyunca nasıl kazanıyor? Tanrının söylemine göre biz meleklerden üsütünüz öyleki önümüzde eğiliyorlar! Peki üstün olan insan düşük olan şeytan adlı meleğe nasıl yenilir?

                    Bak insan diyorki tanrı herşeyi bilir herşeyin hakimidir. Peki şeytan bunu bilmiyormu? Hikayeye bakınca bilmediği ortaya çıkıyor. Çünkü sonucunda tanrının kazanacağı bir süreç içinde tanrıya karşı bir eylem için izin istemenin nafile olacağını bilmeliydi! Peki şeytan tanrının emrine karşı gelip ademin önünde eğilmediğinde ne bekliyordu? Tanrının emrine karşı gelen ve ezalandırılmayan başka örneklermi olmuştuki o da şansını denemek istedi. Şeytan emre itaatsizlik yaptığında ortaya iki seçenek çıkacağını biliyor olmalıydı. Tanrı neyse sen eğilmesende olur, özünde haklısın hadi işinin başına diyebilirdi, ya da lanetlendin defol diyebilirdi. İkincisi oldu!
                    Peki şeytan nereye gidecek? Niye yokolmuyorda bir yerlere def ediliyor? Daha öncede def edilenlermi vardır, onların özel bir yaşam yerimi vardır. Diyelimki vardır bu yaşam yerini yaratan kim.,Tanrımı? Tabiki O! E o zaman birilerinin isyan edeceğini bilerek önceden onların gönderileceği yeride hazırladı. E bu seçenek onun tarafından bilinmiyormuydu? Değerli arkadaşım hatasız, mükemmel ötesi, kusursuz olan bir tanrının hikayesi böyle başlamaz,hikayenin elde kalır hiç bir yanı yok. Denilene göre tanrı, kendi yazdığı kitabın filmini seyretmektedir!
                    Bunlar teferruat,
                    Önemli olan benim sorumdu ve yine tekrarlamak istiyorum çünkü inancın özü bu sorunun cevabında gizlidir!

                    En mantıklınıza soruyorum, her tarafı gizli kamerayla dolu bir dükkandan yüzünüzü gizlemeden gidip izinsizce bir eşya alabilecek cesarette (cezasını bilerek) kaç kişi var. O cesaret belkide alacağınız şeyin sizin için hayati bir anlam ifade etmesiyle ortaya çıkabilir.
                    Peki hiçbir şeye ihtiyacınız yoksa!

                    Sizi yaratan tanrıyla yan yana durup, gücüne şahitlik eden kişi siz olsaydınız, tanrının cennetinde,onun görüşünden kaçamayacağınız ruhunuza işlenmiş olduğu halde ve sizin yanınızda tanrının bütün ihtişamıyla şeytanı lanetlediğinine tanık olmuşken yine de şeytana uyarak onun size verdiği ilk emre karşı gelerek o elmayı yiyebilirmiydiniz? O cesaret sizde varmı?

  18. toro

    Varlığımızın kaynağına ulaşmak için yola çıkmışız, sonra bölünmüşüz (dinler) sonra bölünenler arasında bölünmüşüz (mezhepler,tarikatlar) ve varlığımıza ulaşmayı bırakıp ötekinin yolunu sorguluyoruz.Hani öteki tarafta tek başımızaydık, cennete gizlice cehennemden adam sokabilecekmisiniz,ya da cehennemden adam kaçırabilecekmisiniz, yapacakmısınız bunları, ya da yapmak isteyecekmisiniz? O halde şimdi birbirinizle derdiniz nedir? Birbirinize yönelttiğiniz öfke, gözlerinizde biriken kin, dillerinizden dökülen küfür nedir? Arkadaşlar tanrı inandığınız dinleri onların ücretli çalışan milyonlarca kadrolu ruhbanı olsun diye göndermiş olabilirmi? Hayatta kalabilmek için bulması gereken parayı sizden farklı olarak tanrıdan kazanan milyonlarca insan! Öğretmenlik-Din adamı, Mühendislik-Din adamı, Doktorluk-Dinadamı vs. Farkları ne. Milyonlarca çocuk, hani belli bir yaşa kadar sorumluluğu olmayan ve kredi kartları ve onları kullanacakları marketleri olmayan milyonlarca çocuğun görmezden geldiğiniz bir yerlerde, kıyılarda, köşelerde öldüğü bir dünyada birilerinin tanrının sözlerinden para kazanmasını kendinize açıklayamazsınız. Sizce o çocukların anneleri babaları tanrıya çocukları ölmesin diye,su için bir dilim ekmek için dua etmiyormu? Etmiyormu ki onları aşağıdaki gibi hikayelerle gözmezden geliyoruz?

    ”Ateist bir berbere gitmiş.Berbere demiş ki Allah varsa neden dünyada bu kadar aç hasta insanlar var neden her şey kötü?Allah olsa böyle insan kalmaz Berber de demiş ki : Sokakta çok uzun saçlı sakallı insan niye var o zaman, berber olduğuna göre sakallı insan olmamalı.Allah da öyle aç hasta insanlar Allah’a gitmezse Allah onlara nasıl yardım etsin?”

    Arkadaşım bu hikayede berber tanrının eşitimidir? Demek ki berber tanrısal güçlerle donanmış ve aslında bunun farkında olan biridir. Söylermisin sevgili kardeşim,Tanrı ile yarattığını aynı cümle içinde kıyaslayan, eşit örnekmiş gibi veren bir atesiz, deist,agnostik vs. olsaydı ne tepki verecektin?

    • Dark

      Konu cok yana kaydığı için buradan devam etmek istiyorum 🙂
      Son cevap yazınızla ilgili olarak eğer ki vaktiniz var ise aşağıda atmiş olduğum video yu sonuna kadar izlemenizi tavsiye ederim. İnsan ve Allah arasındaki ilişki çok güzel bir şekilde anlatılmış,kapsamlı ve aradaki bağlantılar çok güzel bir şekilde bağlanmış ve sormuş oldugunuz sorularla ilgili cevaplar da mevcut. Kesinlikle vakit kaybı olmayacaktır.

  19. toro

    Değerli dostum, videoyu 1 saatlik kısmını aralıksız ama son yarım saati atlata atlata ve son sözlerini dinleyerek tamamladım. Doğrusunu istersen keşke İngilizcem o kadar iyi olsaydı da kendisiyle yüz yüze tartışabilseydik. Ne yazık ki videoda benim beklediğim cevaplar yok. Acı içinde geçmiş bir çocukluğun yarattığı duygusal savrulmalarla, acılarından doğan sığınma ve korunma içgüdüsünün kendini ulaştırdığı yeri anlatıyor ve doğal olarak ulaştığı yeri anlamlandırmaya çalışıyor, konuşmacı. Ama kavramları ve olayları karıştırıyor. Kitap bir kerede inmiş ve bir anda bütün yaşamı kapsamış gibi davranıyor, ama öyle olmadı.
    23 sene sürdü. Ve tepkilerin çoğu Hz.Muhammed in karşılaştığı olayların değerlendirilmesi ve o olayların merkez alınarak sonuçların geçmişte olanlar ve olacak olanlarla ilişkilendirilerek kurgulanmasıydı. Unutmayalım ki Hz.Muhammed hayattayken birleştirilmiş ve ciltlenmiş bir yapıt yoktu ve ölümünden çok sonra ilki toplandı ve ondan sonra ikincisi toplanarak ilki yakıldı! Ve mirasını bıraktıkları ve her şeye şahit olanlar onun ölümünden sonra ikbal ve güç kavgasına tutuştu ve bu savaşın bir tarafında eşi diğer tarafında kızının çocukları yer aldı. Öyle iyi terbiye edilmişlerdi ki geride kalanlar neredeyse peygamberin soyunu kurutacaklardı! Mirası bırakan kadar mirası taşıyanlarda önemlidir, peygamberlik zamanının tamamında onun yanında bulunanların o öldüğü naşı henüz toprağa kavuşmamışken nehir kıyısında ilk halifenin kim olacağını tartıştıkları da bilinir. Bu zevat bu kafayla kuran ı toplamışlardır.
    Neyse benim konum bu değil. Ben mantığın peşindeyim.
    O soruyu sonunda yine soracağım ama konuşmacıda değinmişken bir figürü tekrar ele almak isterim. İblis ya da şeytan ve diğer melekler!
    Konuşmacı meleklerle insanlar arasındaki farkın akıl ve ahlak olduğunu söylüyor ve bu yüzden insanların onlardan üstün olduğunu ve meleklerin insanları iyiye yönlendirme
    Çabasında olduğunu gördüğünü söylüyor. Maalesef ki ezberlenmiş ve pekişmiş kavramlar üzerinden.
    Değerli arkadaşım, insanoğlu tarihinde bazı isimlere farklı özellikler yükleyerek sıfat gibi kullanmaya başlamıştır. Örneğin ASLAN gibi güçlü, ÇAKAL kadar kalleş, TİLKİ gibi kurnaz, AKBABA gibi leş yiyici, KEDİ gibi sinsi. Şimdi insanın en nefret ettiği figürü yazalım İBLİS ya da ŞEYTAN. Hemen üzerine yüklenilen anlamlar çağrışmaya başlıyor değimli zihinde adı duyulur duyulmaz. İçimizdeki bütün kötülüğü çağrıştıran kavramı İBLİS le vücutlaştırıyoruz. İnsanoğlunun bildiği bütün kötülük o isimle anılıyor. Peki itiraz eden CEBRAİL olsaydı? Onun yerinede İBLİS elçilik yapsaydı. O zaman ne olacaktı İBLİS ismi sizin için kötülüğü çağrıştıracakmıydı? Onun yerine yani ŞEYTANCA nın yerine CEBRAİLCE mi diyecektik? Öncelikle anlaşılıyor ki iblis ismini sonrada almıyor adı hep iblis idi. Dolayısıyla insanlara öğretilenin aksine ismi kötülüğün simgesi değil! Kötülüğün kaynağıda diyemeyiz. Çünkü kötülüğün kaynağı olması için kötülüğü yaratanın o olması gerekir. KÖTÜLÜĞÜN YARATICISI KİMDİR? Kötülük şeytan tarafından tanrı ya rağmen yaratılmış ve tanrı kendisini yarattığı ama kötülüğü yaratacağını bilemediği ve yaratmasına engel olamadığı şeytanın yarattığı kötülüğe karşı o kötülüğü alt etsin diye İNSAN ımı yaratmıştır? Videodaki konuşmacı meleklerde akıl olmadığını iddia ediyor, kendisi eğitimli bir insan ama yinede inancını savunmak adına karalama yapmaktan duramıyor. Bakara suresine dönelim bir daha bakalım;

    ‘’Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler, Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. ﴾30,Bakara)’’
    Bakın Tanrı meleklere bir halife YARATACAĞIM diyor, YARATTIM değil! Yani iki bacak, iki kol, iki göz, bir burun vs. oluşan o insan ortada yok henüz ve melekler görmedikleri ve bilmedikleri bir varlık için gelecekte BOZGUNCU ve KAN DÖKÜCÜ olacağını tahmin ediyorlar. Kendilerinden o kadar emindirler ki bu tahmine dayanarak tanrının sözünün üstüne söz söyleme cesaretini kendilerinde bulabiliyorlar. Videodaki konuşmacı yorumlarını ve bu ayeti insan sanki o an var edilmiş ve konuşmalar onun üzerine yapılmış gibi anlatıyor, ama öyle değil. Peki olmayan bir şey üzerine tanrıyı karşısına almak pahasına yorum yapan ve aslında tanrıyı kendilerinin ibadetinin ona niye yetmediği konusunda eleştiren bu melekler için insandan aptaldır demek bu kadar kolay mı?
    Peki tanrı aptal olan (konuşmacı bütün inancı bunun üzerine kurgulamış) meleklerle fikrini neden paylaşıyor? Onlardan tasdik mi istiyor, düşüncelerinden faydalanmak mı istiyor? Değerli arkadaşım tekrar etmekte fayda görüyorum, her olasılığın bilindiği yerde özgür iradeden söz edilemez. Her şeyi bilme gücü olan tanrı için ne insan ne de herhangi bir melek muhatap alınacak noktada değildir, söyler misiniz karşındaki kişinin ne söyleyeceğini bildiğin halde onunla konuşur musunuz? Soracağınızın sorunun cevabını bildiğiniz halde(her ihtimal dahilinde kesin olarak) o soruyu sorarmısınız?

    Allah Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. ﴾31﴿
    Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler. ﴾32﴿
    Allah şöyle dedi: “Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi. ﴾33﴿ BAKARA

    Allah ademe varlıkların ismini ÖĞRETİYOR (sadece ona) Sonrada meleklere dönerek kendisinin rakipleriymiş gibi hadi bakalım siz daha iyi biliyorsanız bunların ismini bildirin diyor. Şimdi arkadaşım meleklerinde cevaben söyledikleri gibi bir varlık bilmediği bir şeyi nasıl bilebilir, tek öğretici tanrı öğretmediyse nasıl bilebilir? Ama tanrı ADEM e öğretiyor sadece ona.Tabiki adem artık bildiği için anlatabiliyor. Melekler tanrının kendilerine öğretmediği bir şeyi nasıl bilecekti ki? Ve tanrı ademi yaratmasının haklı bir nedeni olduğunu meleklere göstermek için ademin bilgisini arttırarak meleklere karşı üsütün görünmesinimi sağlıyor?
    Ve diyorum ki önemli olan şu doğru yolu buldu, bu şunu söyledi, başkası bunu yazdı değil siz ne hissediyorsunuz? Tanrıya karşı avukatlarınız yok sadece siz varsınız. O yüzden ben yine soruma dönüyorum;

    Sizi yaratan tanrıyla yan yana durup, gücüne şahitlik eden kişi siz olsaydınız, tanrının cennetinde,onun görüşünden kaçamayacağınız ruhunuza işlenmiş olduğu halde ve sizin yanınızda tanrının bütün ihtişamıyla şeytanı lanetlediğine tanık olmuşken yine de şeytana uyarak onun size verdiği ilk emre karşı gelerek o elmayı yiyebilir miydiniz? O cesaret sizde varmı?

  20. Dark

    İlk olarak Kuranin değiştirilmiş olabileceği ile ilgili bir takım ifadeler söylemişsiniz. Kuranin tumu ile ilgili matematiksel bağıntıları incelediğnizde zaten değiştirilmemiş olduğunu anlarsiniz. 1 kelimenin eksik veya fazla olmasi tum bu bagintilari bozuyor.
    http://www.kutsalgizemler.com/ daki videoyu incelemeniz bu konu ile ilgli yeterli olacaktır.
    Kuranın kendi içinde de zaten bu konu ile ilgili birçok ayet vardir.
    Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimi hiç kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunu bizzat kendisinin koruyacağını bildiriyor:

    (Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle tamamlandı. Onun sözlerini [Kur’anı] değiştirebilecek [hiçbir şey, hiçbir kuvvet] yoktur.) [Enam 115]

    (Kur’anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız.) [Hicr 9]
    (Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından [hiçbir yönden, hiçbir şekilde] bâtıl gelemez [hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz. Çünkü] O, kâinatın hamd ettiği hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.) [Fussilet 41-42]

    2. olarak iblis-cebrail karşılaştırması yapmışsınız. Bu hatali bir karşılaştırma olmuş. İblis bir cindir.Melekler asla isyan etmezler. Allahin emri disina cikmazlar.
    (Meleklere, Âdem’e secde edin demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü mübadeledir, takastır) [Kehf 50]
    Melekler İsyan etme, herhangi bir yasağı çiğneme ve günah işleme gibi durumları olmayıp “İsmet” yani günahsızlık ve “Emanet” yani güvenilir olmak sıfatlarıyla vasıflandırılmışlardır.
    . şeytan cin türünden bir varlıktır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” ayetine göre cinlerin yaratılış gayesi de, insanlarda olduğu gibi, Allaha inanmak, ona ibadet ve onu tanıma yolunda terakki etmektir. İnsanlar içerisinde bu imtihanı kaybeden küfür ehli insanlar bulunduğu gibi cinlerde de bulunuyor. İşte şeytan bu ikinci kısım cinlerdendir. Kendisi Hz.Ademe (as.) secde etmediği için İlahi rahmetten kovulmuş ve kendi arzusu üzerine bir İlahî hikmet olarak, kendisine kıyamete kadar insanlara musallat olma, onları yoldan çıkarmak için çalışma izni verilmiştir.

    3. olarak konuşmacı burada Melekler ile insan arasındaki farkı vurgulamak istemiş. Melekler akıl, şuur, his ve kabiliyetlere sahip olmakla birlikte iyi ve kötüyü birbirinden ayıran iradeye de sahiptirler.
    Fakat melekler irade sahibi olmalarına rağmen insanlardan farklı olarak nefisleri yoktur. Meleklerin her birinin sabit bir makamı ve belirlenmiş rütbeleri vardır. Nefsin kötü arzularıyla mücadele etmek zorunda kalmadıkları için makamlarında alçalma veya yükselme olmaz. Kendi iradelerinin seçimi olarak severek, hoşlanarak büyük bir lezzetle sadece Allah için vazifelerini yerine getirirler. Allah’ın razı olmadıklarına karşı bir istek bir lezzet duymazlar.Meleklerin akılları, hisleri nefis ve şeytanın etkisinden uzak olduğu için iradelerini bir şeyi yapmak için kullanacaklar ise Allah’ın istediği şeyde severek kullanırlar. Eğer iradelerini bir işi yapmamak için kullanacak olurlarsa o da yine Allah’ın istemediği, yasak ettiği emirlerini yapmamakta kullanırlar. İnsanlar ise bir SEÇİM hakkına sahiptir. BU sebebtendir ki yücelmesi durumunda meleklerden üst mertebeye cikabilir alçalması da aynı derecede aşağıda olmaktadır.
    KOnuşmada da bahsedilen en önemli vurgu Allahın bir plan dahilinde bu olaylarin akışı meydan getirmesiydi. İlk olarak insana akıl ve ahlak verildi ve ilk SEÇİM hakkı tanındı. BU seçimin yapılması ile de insan melekten farkli kendi başına hareket edebileceğini gösterdi doğru ya da yanlış. Dünya ya hazır olduğunu göstermiş oldu.(En doğrusunu Allah bilir)
    En son sorunuza gelince gerek peygamberliklerinden önce, gerekse peygamberliklerinden sonra hiçbir şekilde büyük günah işlememişlerdir.Bizim onlarla kendimizi kıyaslamamız okyanusla su damlacığını karşılaştırmaya benzer.
    Hz. Âdem, yasak meyvelerden yemekle bizim bildiğimiz mânâda bir günah işlememiş, daha iyi olanı terk etmiştir. Çünkü, ağaçtan yemeleri kendilerine haram kılınmamıştı ki, bir günah şeklinde düşünülsün. Neticede de, bu hatalarından dolayı Cennet nimetlerinden mahrum kaldılar. Cennette günah ve sevap mefhumunun olmaması bu günahın, bilinenden başka bir şeklinin olduğu da anlaşılır.

    Hz. Âdem’in yasak ağacın meyvesinden yiyerek Cennetten çıkarılmasında kaderin hissesini unutmamak gerekir. Çünkü,Allah (cc) insanı yaratmasındaki hikmet ve maksadın gerçekleşmesi, ancak Hz. Âdem ve Havva’nın Cennetten yeryüzüne inmesiyle mümkün olmuştur.

    Bir diğer konuda;
    Allah elbetteki geçmişide geleceğide bilmektedir. Fakat bu insanin kendi özgür iradesini kullanmadığı anlamına gelmiyor.Her müslümanın kadere inanması gerekiyor fakat alın yazısının anlamını iyi idrak etmesi lazım.Allah doğru ve yanlışı insanlara bildirmiştir.Seçimi bize bırakmıştır. Örnek olarak önümüzde A,B,C,D diye 4 ayrı yol var.İstediğinizi seçebilirsiniz. Diyelimki siz C yi seçtiniz. Allah biliyor ki siz o dörtyola geldiğnizde C yolunu seçeceksiniz.Yani Allah o yazgıyı o yolu seçmen için değil sen seçeceğin için yazıyor.Allah onu seni seçtirmek için yazmıyor, geniş ilmi ile onu seçeceğini bildiği için yazıyor.Buradan da anlayacağımız Allah dilerse bunu kolaylıkla değiştirebilir.Ama insana özgür irade verdiği için de bu kararı bizim vermemizi istiyor.Bu hayat ahiret için bir sınavdır. [“Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; Aziz’dir, Gafûr’dur] Mulk/2

    Yine Kuran derki ”Gaybın anahtarları O’nun katındadır, onları O’ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap’ta bulunmasın.” Enam-59
    Yani olan herşey Allahın özgür iradesi ile olmaktadır ama seçim ve karar sizindir.Seçimimize göre de cezalandırılacak ya da ödüllendirileceğiz.

  21. toro

    Değerli arkadaşım, yazdıklarını ilgiyle takip ediyorum ama özellikle birkaç defa sorduğum o soruya hala cevap vermediğin bunun yerine etrafında turlayarak başka konularla ilgili açıklamalar yaptığını fark etmiyorum sanma  Yazının sonunda o soruyu yine soracağım ama şu iblis meselesini bir açıklığa kavuşturalım.

    Öncelikle;
    ‘’Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. ﴾34,Bakara)’’ ve senin verdiğin sure;

    ‘’Hani biz meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! (50,Kehf)’’

    Bak iki surenin iblisla alakalı bölüme kadarı aynı. Birinde iblis cinlerdendi diyor diğerinde ise açıklama yok. Kehf Bakara’dan önce inen bir sure ama Bakara dan onu biraz daha geliştirmesini beklenebilecekken Kehf i bence anlam olarak geriye taşıyor. Şöyle çözümleyelim;

    Tanrı diyor ki; MELEKLERE eğilin dedik! İBLİS’ten başka HEPSİ saygı ile eğilmişlerdi!
    Şimdi eğilin emri MELEKLERE geldiğine göre cin olan İBLİS in eğilmesi mantık olarak zaten beklenemez! Ama tanrı İBLİS’ten başka hepsi eğilmişlerdi diyor. Yani anlam olarak İBLİS in meleklerin arasından isyan eden olduğu çıkıyor. Şimdi diyelimki İBLİS cinlerden biz ayeti şöyle okuyup,
    ‘’Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de İBLİS HARİÇ BÜTÜN MELEKLER hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.’’

    Tanrı melekler ve cinlere eğilin dedi MELEKLER eğildi ama CİNLER eğilmedi! Böylemi anlayacağız?
    İBLİS HARİÇ BÜTÜN MELEKLER denildiğinde ben iblisin MELEK olmadığını mı anlamalıyım? Tekrar ediyorum eğilme emri sadece MELEK’lere ise İBLİS’e ne oluyor? Kendisine verilmeyen bir emre itaat etmediği için mi KAFİRLERDEN oldu? Kuran da ve ya diğer kutsal kitaplarda herhangi bir yerde Tanrının ADEM in önünde MELEKLER’ in haricinde başkalarının da eğilmesini istediğine dair bir bilgi varsa bilmek hoşuma giderdi!

    Kehf suresinin devamında Tanrı İblis ve neslinden ve onların düşman olduğundan bahsediyor ve Kendisi yerine onların dost edinilmesinden rahatsız olduğunu söylüyor! Bak başka kaynağa gerek yok bu Tanrı nın sözleridir ama Tanrı nın edebi yaklaşımı ve hitabeti burada hatalıdır. Çünkü Tanrı birden bire bize İblis ve nesli diye birilerinden, onların çok kötü olduğundan bahsediyor, onlar düşmandırlar diyor ama bu düşman nesil Tanrı MELEKLER e en büyük eserini sunarken oracıkta olabiliyor ve tanrının sunumuna nifak sokabiliyor! Bu düşman nesil oraya Tanrı tarafından mı çağırılıyor, öyleyse niye? Ya da kendileri gizlicemi geliyor, öyleyse nasıl?
    Şimdi Tanrı her şeyin sahibi, çünkü her şeyi yaratan O. Peki her şeyi yaratan Tanrı insanlara ‘’Şimdi siz, BENİ BIRAKIP da İBLİS’i ve NESLİNİ, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz’’ derken İBLİSİ ve NESLİNİ kendisinin ALTERNATİFİ olarak koyduğunun farkında değil mi? Beni bırakıp DA!

    Şimdi bu iki ayetten anlaşılıyor ki; kötülük,nifak,başkaldırı hatta öfke insan henüz dünyaya inmeden tanrının katında vücut bulmuş. Tanrının yarattığı bir nesil (cinler) tanrıyı görebildikleri, duyabildikleri halde (biz göremiyor ve duyamıyoruz) ona isyan etmişler ve o isyan edenler İBLİS ve NESLİ olarak kainatın en kötüsü hatta Tanrının gözünde kendisinin alternatifi haline gelmişler.
    Değerli arkadaşım bak eğer şunu diyorsak ben zaten tartışmayı uzatmam! Tanrı her şeyin sahibi kardeşim, ister yaratır, ister yok eder, ister oynar, ister hile yapar, ister yakar ister cennetine alır sonuçta onun bileceği şey, çünkü oyuncak onun. Eğer olayın özü buysa zaten kimse tartışmaz. Ama eğer buysa lütfen, O na sevgiden, ilahi adaletten, iyilikten falan bahsederek birbirimizi kandırmayalım!Girdiğimiz sınava girmek istiyor muyuz diye sorulmadan hangi adaletten bahsedilebilir? Ya da zaten hiçlikten OL durulan insan için sınavı kabul etmiyorum HİÇ olmayı seçiyorum deyip yine hiç olmak ne kaybettirir.
    Yaradılışın temelinde olmayan adalet yaşamın içinde olamaz! Yani özgür irade diyoruz ama başımızda cehennem sopası sallanıyor. Madem iyi olanlar Cennete gidecek tamam işte sana ödül, kötü olanlar giremeyecek işte sana ceza peki Cehennem nedir? Niye birileri illa yanmalı, işkence görmeli, çığlıklar içinde acı çekmeli? Bak görüyoruz ki İBLİS ve nesli gördükleri ve duydukları Tanrı ya isyan etmişler ama buna rağmen ellerini kollarını sallayarak onun yanına kadar sokulabiliyorlar hatta cennete girmek orada vakit geçirmek istiyorlarsa bunu sadece istemeleri yetiyor. Bakınız İBLİS elini kolunu sallaya sallaya cennete girip ADEM i etkileyebiliyor! Ama biz kendi neslimiz için cehenneme gitmeliler, orada yanmalılar bunu hak ediyorlar diye bağırıp çağırıyoruz. Neymiş mantıken öyle olmalıymış.Ödül varsa cezada olmalıymış. Biz o zaman her yer iyiyle kaplı olsun niye kötülük var dediğimizde ise her şey İYİ olamaz mantıklı değil diye çok MANTIKLI bir yanıt geliyor. Peki her şeyin iyi olması fikri mantıksızsa CENNET ne oluyor, nasıl oluyor? Cennet insanlar mantıklı olduğunu düşünsünler diye iyilikle beraber kötülüğünde olacağı bir yer mi olacak?
    Arkadaşlar ödülün tersi ödülsüzlüktür. Ne yani 100 metre yarışını 1.bitirene madalya verip, diğerlerini teselli edip (ödülsüz kaldılar) birde bacaklarından vurmamız mı gerekiyor. Bırak cezaysa ödülden mahrum kalarak çeksinler cezasını dediğimiz anda Tanrıya karşı gelen ama buna rağmen kıyamete kadar cezasını beklerken sıkılmasın diye insanları yoldan çıkarmak için karşı geldiği tanrıdan MÜHLET alabilen İBLİS ten daha fazlamı günahkar oluruz?

    Değerli arkadaşım, görüyorsun ki sana Tanrı nın sözleri! nden başka hiçbir kaynaktan faydalanmadan cevap veriyorum. OKU maksa okuyorum, aklını kullanmaksa kullanıyorum. Bu sayede Tanrı nın aslında ne olmaması gerektiğini anlıyor ve daha önemlisi ne OLDUĞUNU biliyorum.

    Peki Tanrının istediği aslında bunca seçenekle (dinler) ve anlamsızlıkla çevrili haldeyken O na ulaşılması ise! Öyle ya Tanrı sadece kendisine ulaşmalarını istediği kitleyi yanlışlıkla 3 e bölecek değil ya! Arkadaşım şu anda kitaplı üç dine mensup olanlar için dünyada 3 adet tanrı var.Ve bu 3 kitle birbirine kendilerinin tanrılarının diğerlerininkinden daha yakışıklı olduğunu iddia edip duruyor.Bunun için kan döküyor. Çözümlemeyi iyi yapar ve gerçekten objektif analiz edersen durumu bu 3 dine inananların her birinin aslında kendilerine ait tanrıları olduğunu görebilirsin. Bunu gördüğünde ise kendine Tanrı kendini 3 e bölüp aslında 1 taneyim diyebilir mi diye soracaksın!

    Söz verdiğim üzere sorumu yineliyorum,

    izi yaratan tanrıyla yan yana durup, gücüne şahitlik eden kişi siz olsaydınız, tanrının cennetinde,onun görüşünden kaçamayacağınız ruhunuza işlenmiş olduğu halde ve sizin yanınızda tanrının bütün ihtişamıyla şeytanı lanetlediğine tanık olmuşken yine de şeytana uyarak onun size verdiği ilk emre karşı gelerek o elmayı yiyebilir miydiniz? O CESARET sizde var mı?

    Burada konunun İBLİSL e alakalı yok konu tamamen CESARET ile alakalı.
    Kendine iyi bak değerli arkadaşım.

  22. Dark

    ‘Neden yaratıldık?’ sorusunu sormak, akıl sahibi olmanın bir alametidir.
    Fakat bu sorular ancak ‘bir insan olarak kainattaki vazifelerimizi öğrenmek’ amacıyla sorulabilir. Yoksa, ‘Neden yaratıldım ki(!) Beni yaratırken, Allah bana mı sordu?’ şeklinde insanın sonsuz kudret sahibi olan yaratıcısını sorgulamaya kalkışır gibi sorular sorması edebini ve haddini aşmasından başka bir şey değildir. Bir sinek kanadını dahi icat etmeye aklı ve gücü yetemeyen aciz insanın, sonsuz ilim ve kudretiyle tüm kâinatı yaratmış olan Allah’a ukalaca hesap sormaya kalkışması; üç yaşındaki bir çocuğun bir profesörü hesaba çekmeye kalkışmasından binlerce kez daha saçmalık olacaktır.
    İnsan, genel bir yanılgı ile Allah’ın, ‘insanın var olmasını istediğini ve sonra insanı yarattığını’ düşünüyor. Oysa ki zaman kavramı sadece insanlar (yaratılmış olanlar) içindir. Dolayısıyla Allah (cc) için ‘önce istedi ve sonra yaptı’ diye bir zamanlamadan bahsedilemez! Allah’ın ilminde her şey bir ‘an’ içinde vardır. O’nun ilminde her şey ezeli ve ebedidir, ‘sonradan’ var olmaz.

    Dünya üzerinde en fazla değer verdiğiniz, en çok sevdiğiniz bir insanın bir suç işlediğini düşünün. Ve kesin ceza görecek. Ya ‘müebbet hapis’ ya da ‘idam’ verilecek. Hangisini seçersiniz? Varlığı mı, yokluğu mu!?

    Bir de masmavi bir okyanus içerisinde müthiş güzellikte bir ada düşünelim. İçinde hiç görülmemiş çeşit çeşit ağaçlar, rengarenk çiçekler, insanı dinlendiren rahatlatıcı bir hava, büyüleyici güzellikteki hayvan türleri bulunuyor. Hem bu ada her türlü teknolojiye, gelişmiş bir hayat düzeyine sahip. Bu muhteşem ada, çok zengin ve çok cömert birine ait. Bu cömert zat çok sevdiği ve ihtiyaçlı- fakir birisini tüm sevdikleriyle beraber bir süreliğine o adaya göndermek istiyor. Adayı içindeki hizmetçilerle birlikte onun hizmetine verecek. Ondan hiç bir ücret istemiyor. Çünkü çok cömert ve çok zengin, hiçbir şeye ihtiyacı yok. Fakat bütün bu güzelliklerin yanında ona şart koyduğu bir şey var; ‘kendisine ve adaya faydalı olacak işler’ yapmasını istiyor. Bu şarta dikkat ederse, bu adadan daha mükemmel bir yaşam ödülü var. Hem orada vazife de, çalışmak da yok.

    Bu muhteşem adaya gönderilen kişinin; ‘Yaa.. keşke beni göndermeseydi, istemiyorum ben… Ne gerek vardı? Niye gönderdi ki beni buraya? Ben yok olmak istiyorum. Burada olmak da istemiyorum, buradan sonraki memleketi de istemiyorum…’gibi laflar etmesi acaba hangi aklın kabul edeceği bir durumdur!? Ve onu çok seven, o çok cömert zata karşı ‘hesap sorar gibi’ haksızlık etmesi bozulmamış bir vicdanın kabul edeceği bir durum olabilir mi? (!)

    Yaratılışın sebebi; var olmanın güzelliğidir. Allah (cc)sonsuz rahmetiyle varlığı dilemiş ve insanı yaratmıştır. Belki de insan ‘yokluğu’ anlayamadığı için ‘varlığın’ kıymetini idrak edemiyor(!) Akıl almaz bir şekilde ‘neden var olduk ki!?’ diye sorgulayabiliyor.

    EN son sorunuzu cevaplamistim aslinda ama cümle düşüklüğü olmuş üst cevabımda peygamberler gerek peygamberliklerinden önce, gerekse peygamberliklerinden sonra hiçbir şekilde büyük günah işlememişlerdir.Bizim onlarla kendimizi kıyaslamamız okyanusla su damlacığını karşılaştırmaya benzer. Yani insanın fıtrati gereği insan bunu yapmaya musait bir yapıda bir seçim hakkı var. Peygamber bile kandirilabiliyorsa biz neden kandırılmayalim.İnsan bir melek değil asla bunu unutmayalım.

    Aynı zamanda İnsan; Allah’ın isimlerini görmek ve göstermek için yaratılmıştır

    İnsan üç şekilde Allah’ın isimlerini görür ve gösterir;

    1. İnsan, Cenab-ı Hakk’ın isimlerini göstermek için yaratılmıştır

    İnsan; vücudu, terbiyesi, hisleri, maddi manevi sahip olduğu her şey ile Cenab-ı Hakk’ın isimlerine bir aynadir. Mesela; yaratılışı Allah’ın Sani’ (Sanatkar), Halık (Yaratıcı) gibi isimlerini gösterirken; güzel terbiyesi ile Kerim (yüksek şeref ve izzet sahibi, cömert olan), Latif (güzel, çok lutf edici) isimlerine ayna vazifesi görür.

    2. İnsan, kendi sıfatları ile Allah’ın sıfatlarını bilmek için yaratılmıştır

    İnsan, kendisine verilen sınırlı yetenekler ile Allah’ın sıfatlarını tanır. Mesela, insan evini idare eder, bilir, gözetir. Böylece anlar ki, bu kainat sarayını da idare eden, bilen, gören bir Zat vardır.

    3. İnsan, kendinde olmayanlar ile Allah’ın varlığını göstermek için yaratılmıştır

    Mesela; insan ölür. İnsanın ölümü, ‘Bakî (ölümsüz) olan bir zatın’ varlığını gösterir.
    Karanlık aydınlığın güzelliğini farkettirmek içindir. İnsanın ‘güçsüzlüğü, fakirliği, ihtiyaçları, zaafı’ da Cenab-ı Hakk’ın muhteşem sıfatlarının farkedilmesini sağlar. İnsan, yaşamını sürdürebilmek için neredeyse herşeye muhtaç yaratılmıştır. Fakat ‘küçücük bir mikroba bile söz geçirecek kadar’ kuvveti yoktur. İnsanın bu zaafı; bütün kainatı insana hizmetkar eden ‘Kadir-i Rahim’in (sonsuz güç ve merhamet sahibi Allah)’ varlığını göstermektedir.
    İnsan, Allah’a kulluk etmesi için yaratılmıştır

    “(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!” (Zariyat, 56)

    Elbette ki cinlerin ve insanların yaratılışı belli bir gayeyle sabittir. Bu gaye Allah’ın emirlerini yapıp yasakladıklarından kaçmak demek olan ibadet vazifesi halinde ortaya çıkmaktadır. Vazifesini yapan varlığının gayesini yerine getirmiş olur. Yerine getirmeyen veya aksatan ise varlığının gayesini yitirmiş ve başıboş kalmış olur.

  23. Dark

    Ayrı olarak;

    bahsedilen ayet:

    ”Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” (bakara 34)

    Bu ayetin arapçasında kesinlikle iblisin bir melek olduğu anlaşılmıyor ! Bakara suresinin 34. ayeti türkçe mealde yanlış anlaşıldığı için ayetlerde çelişki olduğu sanılıyor. Bu ayette Arapçada ”tağlib sanatı” diye bilinen bir gramer kuralı mevcuttur. Tağlib sanatına göre çoğunluğa hitap edilir. Mesela bir sınıfta yüz öğrenci var ise ve bu yüz öğrencinin arasında yalnızca bir tane kız var ise… ve öğretmen bütün erkekler ayağa kalsın derse arapçadaki bu kurala göre o tek kızı ayrı belirtmeye gerek kalmıyor. yani bütün erkekler dediğin zaman otomatikmen o bir kızı da kapsıyor. (Tabi bu tersi için de geçerlidir. Bir tane erkek olsaydı da durum aynı olurdu)

    Aynı şekil ayette iblisi ayrı belirtmeye gerek kalmıyor. Dolayısıyla bu ayette iblisin melek olduğu anlaşılmıyor. Kehf suresinin 50. ayetinde iblisin açıkça cin olduğu yazıyor.

    sonuç: İblis bir cindir ve ayetlerde kesinlikle çelişki yoktur.

  24. toro

    Merhaba,
    Verdiğiniz örnekten başlayayım cevaplamaya;
    “(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!” (Zariyat, 56)
    peki sonuç?
    Yaratılma sebepleri sadece yaratıcılarına ibadet etmek ise, nasıl olurda yaratıcılarına ibadet etmezler? Diyelim ki etmiyorlar, peki nasıl etmiyorlar? Yaratılma sebepleri Tanrı ya ibadet olan varlıklar yaratılma sebeplerini nasıl yadsıyorlar? Şimdi mantıksal kurgulamada bir hata ihtimali bile belirse savunma olarak TANRI nın PLANI vardı diyorsunuz! Peki söylermsiniz TANRI nın PLANI sadece ona tapsınlar diye yarattığı varlıkların onun haricinde bir şeylere tapmasına da izin verecek şekilde insanları ve cinleri kurgulamakmıydı? Ayet yaratılma amaçlarının kesinliğini üstüne basarak vurguluyor. Peki nasıl oluyorda bu varlıklar Tanrı dan başkasına yönelebiliyor? Tanrı onlara başka seçenek vermeseydi onlar Tanrı dan başkasına yönelebilirmiydi? Onların kendisine tapması bu kadar hayati bir gereklilikse tapmamalarını sağlayacak figürlere ne gerek vardı? Şimdi hem ”sadece bana tapsınlar diye yarattım” diyeceksiniz hemde farklı davranmaları için gerekli olan şartları da yaratacaksınız! Peki Tanrı kiminle yarışıyor, ya da kime neyi ispatlamaya çalışıyor ya da Tanrı çift kişiliklimi? Yani bir tarafı insanların sadece ona tapmasını isterken diğer yüzü inanmamaları için gerekli şartları hazırlıyor. İki durumuda kendisi yaratıyor ama sonuçta arada bıraktığı İnsan ve Cin ceza çekiyor. Bu nasıl bir PLAN’dır?
    Vereceğim örnek biraz ağır olabilir ama kusura bakma, bunu yapmak zorundayım.
    Diyelim ki bir insan yeni doğmuş bir köpeği sahiplendi.Doğar doğmaz annesinden alıp kendi evinde beslemey başladı. Köpek kendisini besleyen ve belli bir zamana kadar koruyan bu kişiye inanılmaz derecede bağlandı ve karşılık olarak onun bütün komutlarına uymaya hatta sadece onun elinden ve onun istediklerini yemeye başladı. Mümkün değil sahibi istemediği için ne başkasına yaklaşıyor, ne başkasının elinden yemek yiyer nede başkasının komutlarına karşılık veriyor. (biliyoruz ki köpekler sahiplerine yukarıda anlatılan hatta daha ileri seviyede sadık olabilirler, sahiplerinden şiddet görseler bile)
    Ama birgün köpeğin sahibi bu durumdan sıkıldı ve köpeğin başkasının elinden de yemek yemesi yolunda onu yönlendirmeye ve komutlar vermeye başladı. Köpekte sahibinin açtığı bu yola girdi ve başkasından da yiyecek almaya başladı. Sonuç olarak köpek artık beslenmesi için sadece sahibine ihtiyaç duymadığını beslenmesi için gerekli yiyeceği aslında başkasından da temin edebileceğini deneyimlemeye başladı. Çünkü o doğduğu andan itibaren beslenmesi için gerekli gıdanın sadece sahibinden gelebileceğini öğrenmişti. Yeni durum kafasını karıştırsa da duruma kısa sürede ayak uydurdu ve birgün kendisini en sevdiği yiyecek ile kandırarak evine götüren başka bir sahip buldu!

    Şimdi söylermisiniz köpeğin ilk sahibi bu durum karşısında kime kızmalı, köpeğemi?
    Yoksa kendisine mi? Öyle ya eğer işler yolunda giderken, sevgili köpeği sadece kendisine itaat ederken sırf kendi maceracılığından köpeği başkasınında peşinden gidebilecek yola sokan kendisiydi? Şimdi de ana fikri soralım, Köpeğin ilk sahibinin sadece kendine yönelmiş köpeğini farklı yönlendirmelere gark etmesini gerektircek SIKINTISI neydi? Köpeğin ilk sahibinin kendisini neredeyse annesi sanan, istediğinde gazetesini, terliklerini getiren ve evini davetsiz misafirlere karşı koruyan köpeğinden sıkıntısı neydi? Neydi de, kendisi yönledirmediği taktirde kesinlikle başka bir sahip arama gibi bir derdi olmayan köpeğinin kendisinden gitmesini sağladı.Ve Köpeğin ilk sahibinin şimdi kapının önündeki boş köpek kulübesine bakıp, kendisini bırakarak giden köpeğine NANKÖR deme hakkı varmı? Bu hikayede Tanrı, İnsan ve İblis karakterlerini istediğiniz gibi dağıtabilirsiniz?

Yorum bırakın